Bugün, 13 Kasım 2024 Çarşamba

Zeki ORDU


İSMİ GÜCE GÖNLÜ YÜCE

İSMİ GÜCE GÖNLÜ YÜCE


 Mazinin gölgesinde bir ilçe…
Gönlü yüce insanların bulunduğu bir yer. 
Şehri dolaşırken insanların yüzlerine bakıyorum. Kâh zahmet, kâh emek, kâh mücadele, kâh vefa, kâh azim…
Sokaklar gönül sahibi insanlarla dolu.
Bir çay ocağına uğruyorum. Önüme gelen çayı yudumlarken misafir olduğumu söylüyorum.  Oralı olmayan herkese her yerde nasıl bakılıyorsa öyle bakıyorlar bana. Ah o Anadolu insanı! Sevgi dolu gözler benim üzerimde. Çünkü misafirim…
Niçin geldiğimi sorduklarında “gezmek” için diyorum. Elbette şaşırıyorlar. Biri Güce'ye gezmeye gelmiş! Basit cümlelerle konuşuyorum.  Anlaşılan ve cevabı kolay olan... Geçim kaynağını soruyorum mesela. Daha önce bildiklerimizi sıralıyorlar. Asıl mesele göç. Bana  “Buralar herkese yetmiyor artık beyim” diyorlar. 
İlçede kalanlar tarım, hayvancılık ve buna benzer şeyler ile geçiniyor. Fındık, çay ve kısmen arıcılık da girmiş işin içine. 
“Buralar herkese yetmiyor artık” sözü içimi acıtıyor. Bir cümle ile ancak o kadar uzun şey söylenir. Dedim ya insanımız âlim değil belki ama arif. Ne demişti ünlü şairimiz Nedim: “Beli söz bilmeziz ama biraz irfanımız vardır.” Güceli sözün alâsını biliyor ve en kısadan söylüyor.
Gelevera Vadisi sırlarıyla gelmiş buralara kadar demek. Uzun yıllar emeği ile geçinmiş, bileği ile geçinmiş. Yiyeceklerini “tam”larda, “köm”lerde ve “ahır”larda saklamışlar belki… Taş fırınlar hizmet vermiş medeniyet denilen “çok dişi” olan canavar gelene kadar… 
Güceli; ne yaz göçlerine, ne otçu göçlerine, ne de güz göçlerine şahit olmuştur… Kim bilir?  Halâ daha şahittir belki. Bunları öğrenmem için sorduğum sorular ve verilen cevaplar buraya sığmadığından hülasa ediyorum yani.
Güce'nin, merkezde dört mahallesi var. On beş köye sahip. Asıl hikâye köylüde. Şimdi bunları adlarını yazıp yazınının sihrini bozmamak lazım. 
Bir vatandaşa “Eski mi daha iyiydi şimdi mi?” diye soruyorum. Bir bana bir önüne bakıyor.  Derin bir nefes alıp cevap veriyor. “Şimdiki durum bir açıdan iyi bir açıdan değil” diyor.
Sebebini soruyorum. Cevap müthiş. “Eskiden hayat zordu, şimdi her şey kolaylaştı.  Aradığın şeyleri de kolay buluyorsun. Bu açıdan şimdiki zaman iyi” diyor. “Peki, iyi olamayan yanı ne?” diye soruyorum. Yüzünün rengi değişiyor birden. Ve o hiç unutamayacağım cevabı veriyor: “Eskiden hep bir aradaydık.   Hasret yoktu…”
Hasret yoktu…
Nasıl bir yürek yangını bu?
Gerçi Anadolu'nun diğer ilçelerinde de buna benzer cevaplar aldığımız olmuyor değildi. Yine de aynı anlama gelen sözleri duymak acıtıyor içimizi.
Hasret yoktu…
Ah o hasret!
Bir yandan “Buralar herkese yetmiyor” cümlesi diğer yandan “Hasret yoktu” ifadesi. Akıl ile gönül arasında kalmak böyle bir şey demek ki…
Gönlü yüce Gücelilerden ayrılıyorum yol boyu konuştuklarım geliyor aklıma. Yazmayı düşündüğüm yol hikâyesini bilinmeyen bir tarihe tehir ediyorum. Gönlümü Güce'de bırakarak bedenimi alıp gidiyorum başka diyarlara…
Ah Güce! Ah gönlü yüce insanlar diyarı…  Belki yine uğrarım size. Söz bu sefer iç yakan sorular sormayacağım. Çünkü ben bu yaşımda hüzünlü sözleri kaldıramam. 
Herkese gönül dolusu selamlarımı yolluyorum.