23 Nisan 1920´de açılan TBMM´ye Mehmet Akif Burdur milletvekili olarak katılır. O günlerde Türk milleti kapkaranlık günlerini yaşamaktadır. Sakarya boylarına gelen düşman Ankara´ya yürüme planları yapmaktaydı. Kimi milletvekilleri hükümet merkezinin tehlikeli olduğunu ifade ederek, Anadolu´nun daha iç kesimlerine taşınmasını dahi teklif etmekteydi. Böyle bir ortamda imanı, azmi ve coşkuyu ifade eden bir İstiklal Marşı´na ihtiyaç doğdu. Öyle bir İstiklal Marşı yazılmalıydı ki , yediden yetmişe milletin imanın coştursun, savunma gücünü kamçılasın ve zinde tutsun, cephedeki askerimize moral gücü versin, gelecek nesillere ilham ve ümit olsun, her okuyuşta kalpleri ürpersin ve arşı titretsin.
23 Nisan 1921´de Milli Eğitim Bakanlığı yurt çapında bir şiir yarışması açar. Milli Mücadele´nin ruhunu ve manasını en iyi ifade eden şiire 500 TL ödül verilecektir. Yarışmaya her bir iman ve ümit konularını işleyen şiirlerle tam 724 kişi katılmıştır. İnceleme komisyonunda şiirlerden altısı seçilerek çoğaltılmış ve milletvekillerine dağıtılmıştır. Daha önce Çanakkale cephesine götürülen şair ve edebiyatçılardan askerin azmine artıracak şiirler yazmaları istenmiştir.
Ancak Necid çöllerinde görevli olması dolayısıyla bu şairler içinde olmayan ve cepheyi görmediği halde zaferin kazanıldığı haberi üzerine çok veciz ve harika bir Çanakkale destanı yazan Mehmet Akif İstiklal Marşı yazma yarışmasına ödül konduğu için katılmamıştır. Bunun üzerine Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi, Akif´e bir mektup yazarak durumun ciddiyetine ikna etmiştir. Bunun üzerine Akif patlama öncesi bir yanardağ misali Taceddin Dergah´ına kapanmış ve marşın mısralarını yazmaya başlamıştır.
Tarihçi Cemal KUTAY, olayı şahidinden dinlediği bir hadiseyi şöyle anlatır.
? Bir gece birden uyanmış, kağıt aramış? Yok? Halbuki ilham, heyecanlı baharından pınar gibi akıyor? Elinde kurşun kalem, yer yatağındaki sağındaki duvara dönmüş:
? Ben ezelden beridir hür yaşadım hür yaşarım
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım
Kükremiş sel gibiyim bendimi çiğner aşarım
Yırtarım dağları enginlere sığmam taşarım ´ kıtasını yazmıştır.?
O da komşu millet vekili Hafız Bekir Efendi sabah namazına kalktığı zaman Akif´i duvardaki bu kıtayı silerken görmüş.
Derin bir kendinden geçme ve düşünce atmosferinde vatanın içinde bulunduğu karanlık tabloyu yüreğindeki acı ve kalbindeki ümit ışıklarında şekillenip yüksek zeka süzgeçlerinden süzülen şiir tamamlanmıştır. Artık kahraman ordumuza ithaf edilen bu şiir ilk kez Sebilürreşat dergisinde yayımlanmıştır. Daha sonra çoğaltılarak millet vekillerine dağıtılmış ve meclisin 12 Mart 1921 Cumartesi gününki toplantısında ele alınmıştır. Meclis kürsüsüne çağırılan Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi tanınan o gür ve tok sesiyle ve kendine has bir ahenkle marşı büyük bir coşku ile okur. Daha ilk mısradan ? Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak? cümlesini okumasıyla şiddetli bir alkışla meclis yankılanmıştır. Bazen mısraların bazen kıtaların sonlarında alkışlar tüm şiddetiyle devam eder.
Canın cananı bütün varımı alsın da Hüda
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
Beytinin sonunda meclis ?inşallah? sesleriyle inlemiştir. İstek üzerine üç kez arka arkaya okunmuş ve 12 Mart 1921´de milli marş olarak kabul edilmiştir. İstiklal Marşı ? Ben bu topraklar üzerinde kıyamete kadar yaşayacağım.? diyen milletin destanıdır.
Sırtına giyeceği paltosu dahi olmayan cebinde ise bir milletvekili arkadaşından borç aldığı 2 tl´si bulunan Akif 500 tl´lik ödülü almamış ve bir hayır kurumuna bağışlamıştır.
(O gün o parayla Ankara´da 3 çiftlik satın alınabiliyordu.)
Akif şöyle diyordu :
O şiir bir daha yazılamaz. Onu ben de yazamam. O şiir benim değil milletin malıdır. Allah bu millet bir daha istiklal marşı yazdırması.