Bu sene Kaçkar Maratonunun 10'uncusu koşuldu. Koşuyu yerinde takip ettim.
Bugüne kadar bu maratondan haberim yoktu. Kardeşim Hüseyin bu maratonda koşuyor olmasa yine de haberim olmayacaktı.
Bu maratonların bazıları özel, bazıları da Atletizim Federasyonu'nun programında yer alıyor. Kaçkar Maratonu ise özel teşebbüsün düzenlediği bir koşu. Her bölgede farklı oluşumlar bu tür koşular düzenleyebiliyormuş. Kadın-erkek her yaştan, her bölgeden insanlar katılabiliyor.
Kaçkar Maratonu için kardeşim Hüseyin, ta İzmir'den kalktı geldi. Yanında eşi de vardı. Birinci de olsa hiçbir maddi ödül alamayacaktı. Buna rağmen o kadar uzak mesafeden gelmeyi ve şu kadar masrafı göze aldı. Diğer koşucular da Hüseyin'den farklı değiller. İzmir'den, Malatya'dan, İstanbul'dan gelenler var. Orta yaş erkeklerin yanı sıra genç kızlar var, orta yaş bayanlar var. Neden buna katlanıyorlar, bunu ben anlatamam. Kendileri anlatsa anlayabilir miyiz, onu da bilmiyorum.
Koşudan önceki gün kardeşim Hüseyin İzmir'den uçakla Trabzon'a, oradan da karayolu ile Çamlıhemşin'e gelmişti. Ben de hem onu desteklemek ve hem de eski görev yerimi tekrar görüp hasret gidermek için Terme'den gittim. Öğretmenevindeki yemekten sonra konaklama yerlerimize hareket ettik. Hüseyin ve eşi, yarışın yapılacağı Şenyuva Köyü'nde bir bungalov evde kalacaktı.
Yarış günü olan 29 Haziran Cumartesi eski öğrencim Mustafa Çamanka'nın oğlu İsmail, beni arabası ile Behice Köyü'nden Şenyuva Köyü'ne götürdü. Behice, Dikkaya Köyü'nden ayrılma bir köydür. Mustafa Çamanka ise hac görevi için kutsal topraklardaydı ve 4 Temmuzda dönecekti.
Yarışın başlangıç noktasına vardığımızda, 15 km koşusunun saat 10.00'da başlamış olduğunu öğrendik. 55 km koşusu ise bundan üç saat önce saat 07.00'de Ayder Yaylası Galer Düzü'nde başlamış.
Yarışın bitiş yerinde 10-15 kişi vardı. Bunların bir kısmı görevliler, diğerleri de koşucuların yakınlarıydı. Bir masanın üzerine madalyalar dizilmişti. Her kategoride ilk üç dereceye girenlere madalya verilirken koşuya katılan herkese de “katılım madalyası” veriliyormuş.
Bu koşuyu 1978 İzmir doğumlu Alper Dalkılıç düzenlemiş. Bir bankada çalışıyorken sırf koşmak için işinden ayrılmış. Kendisi 7 kıtada 7 ultra maratonu tamamlayan ilk Türk imiş. İşini bıraktığına göre acaba geçimini ne ile sağlıyordu. Bunu kendisine sormayı unuttum. Ancak gezi rehberliği ve benzeri konularda işi olduğunu söylemişlerdi. Ayrıca düzenlediği koşulardan da kendisine bir şeyler kalıyor olmalı. Çünkü Hüseyin, koşuya katılmak için 700 TL yatırdığını söylemişti.
Nihayet 15 km'lik Makrevis Koşusu'nun yarışmacıları görünmeye başladı. Makrevis, orada bir mahallenin eski adı. Yeni adı 'Konaklar' olsa da herkes mahalleden Makrevis diye söz ediyor. Koşuya da bu adı vermişler. Makrevis, Çamlıhemşin Hastanesi'nin de bulunduğu yerdir. İlçe merkezine iki kilometre mesafededir.
İlk gelen 21 yaşındaki Tuna Şen oldu. Kendisi Yıldız Teknik Üniversitesi öğrencisi. Koşuya İstanbul'dan katılıyor. Tabii bu onun katıldığı ilk koşu değil. Sorduğumda, “Üç yıldır koşuyorum. Kaç koşu olduğunu saymadım” dedi. Sonra iki genç kız, orta yaş bir erkek ve 11.18'de de kardeşim Hüseyin göründü.
Değerlendirmeler yaş grubuna göre yapılıyor. Hüseyin 50-59 yaş grubunda koşuyor. Ondan önce gelen orta yaştaki erkek bir alt yaş grubunda olduğundan Hüseyin, sınıfının birincisi oldu. Tabii bizi de sevindirdi.
Sonra orta yaş grubundan iki erkek koşucu, peşlerinde bir köpekle çıkageldiler. Tertip heyetine, biraz da şaka yollu, “Bu köpeğe de bir madalya vermelisiniz. Koşunun başlangıcında peşimize takıldı ve bizi hiç bırakmadı” dediler. Bu durumda o köpek de madalyayı hak ediyor!
Derken iki başörtülü genç kız göründü. Onlar da ilk sıralarda yarışı bitirdiler. Bana göre koşunun ilginç yanlarından biri de bu idi. Kızlardan biri diş tabibi imiş ve Bayburt'tan gelip koşuya katılmış.
Dikkat ettiyseniz “yarış” yerine “koşu” kelimesini kullanmaya dikkat ettim. Çünkü bu bir ödül kazanma yarışı değil; zevk ve gönül işi. Zaten koşuya katılanlardan Alpay Güneralp, “Biz kimseyle yarışmıyoruz. Biz kendimizle yarışıyoruz” dedi.