Bugün, 29 Eylül 2024 Pazar

Zeki ORDU


KAFİYELİ ŞİİR

KAFİYELİ ŞİİR


 Bunca yıldır ilçe ilçe gezerim. Bazı ilçeler bir, bazı ilçelerde ise birden fazla yazı yazdığım olmuştu. Bu bulunduğum yerde hafızamda iz bırakacak hatıralara bağlı.  Haliyle ne kadar fazla yaşanmışlık, o kadar çok kaleme alınacak konu oluyor.
Bu, Korgan Şehit Emrah Sapa İmam-Hatip Ortaokulu ile ilgili yazdığım üçüncü yazı. Bu yazının bende bıraktığı tesir çok farklı. Bu sebepten hatıralarım arasında yer almasını istedim. Çünkü benim için unutulmaz olduğu kadar ilginç bir hatıra.
Şehit Emrah Sapa İmam-Hatip Ortaokulu konferans salonunda öğrencilere yapmış olduğum sohbetin ardından öğrencilerden gelen sorulara cevap veriyordum. Bu zamana kadar onlarca salonda buna benzer faaliyette bulunmuştum. Yani yabancısı olmadığım bir ortamdı.
Adet üzere kısaca kendimi tanıttım ve ardından öğrencilerin sorularına geçildi. Her zaman olduğu gibi soru soranlar önceleri çok az olurdu. Daha sonra bir diğerinden cesaret alan öğrenciler konuşmacıyı tabiri caizse soru yağmuruna tutardı.
Bu tür programda sorulan sorular hemen hemen aynı olurdu. “Kaç yıldır yazıyorsunuz,  etkilendiğiniz şair ve yazarlar kimler, hangi tür yazılar yazıyorsunuz, konularınız hayattan mı yoksa kurgu mu?” vs…
Konuşmacı okulun eğitim seviyesi yani yaş ortalamasına göre sorulan soruları cevaplar. İlkokullara verilen cevap başka, ortaokullara verilen cevaplar başka, liselere verilen cevaplar başka olurdu. Burada başka derken üslup ve cümle yapısı. Yoksa cevaplar aynı kapıya çıkan ve soranların anlayabileceğini düşündüğümüz cevaplar olurdu.
Ben de konuşmamı bitirmiş sorulara cevap vermek için susmuştum. Ardından yaşları küçük ama sordukları epey “büyük” olan sorular geldi. Yukarıda da belirttiğim gibi hemen hemen her zaman karşılaştığımız sorular zümresindendi.
Vakit biraz uzayınca birkaç soruya daha cevap verip oradan ayrılacaktım ki gözleri çakmak çakmak, güleç yüzlü bir öğrenci parmak kaldırdı. Ben gayet emin bir vaziyette söz hakkı verdim. Ve o bana göre müthiş soru geldi. Daha önce hiç duymadığım bir soruydu.
Soru şöyleydi: “ Hiç kafiyeli şiir yazdınız mı?”
Muhtemel 5 veya 6'ıncı sınıf seviyesinde olan bu öğrencinin sorduğu soruydu bu. Daha önce böyle bir soruyla karşılaşmamıştım.
“Hiç kafiyeli şiir yazdınız mı?”
Kafiyeli şiir…
Soruya cevap vermeden zihnimden onlarca cümle resmigeçit yaptı. Bu nasıl bir soruydu? Ne maksatla sorulmuştu? Kafiyeli şiir soran için daha mı zordu? Yoksa günümüzde serbest şiir yazarken ben bunun dışına çıkmış mıydım? 
Kendi kendime sorular… Sorular…
Kafiyeli şiir…
Soran kişiye cevap olarak “yazdım” desem de sorulma maksadı üzerinde zihnim epey meşgul oldu. 
Kafiyeli şiir…
Belki basit bir soru. Ancak o yaşta bulunan bir öğrencinin haletiruhiyesi ne olmalı ki bu soruyu sordu. Ona göre, yazılması zor muydu?
Bu yazı kaleme alındığında üzerinden yaklaşık 1,5 ay geçmişti ama nedense zihnimi meşgul eden bu sorunun sorulma sebebi üzerinde düşündüm durdum.  Tabii bir cevap bulamadım. Yaşananları kaleme alıp tarihe havale edersem ve belki bir gün bu soruyu soran kişi bu yazıdan haberdar olursa belki sorulma maksadı üzerine bir bilgiye ulaşmış olabilirim.
Artık ne zaman kafiyeli bir şiir yazsam veya okusam bu soru gelecek aklıma. 
“Hiç kafiyeli şiir yazdınız mı?”
Yazdım mı acaba…