Bugün, 3 Temmuz 2024 Çarşamba

Selim EROĞLU


KAPIDAKİ YÜZLER

KAPIDAKİ YÜZLER


 Bu haftaki tanıtacağım kitabı okumadan önce yazarını tanıdım. Eylül ayında Anadolu Mektebi’nin Kocaeli kampında tanıştık kendisiyle.
Yaylada, ormanlık bir alanda, ağaçların altında, bir masa etrafında üç arkadaş sohbet ediyorduk. Haliyle mevzu okuma, yazma üzerineydi. Termeli olduğumu öğrenince Ahmet Sezgin’i tanıyıp tanımadığımı sordu. Ahmet Sezgin’in ‘’Gençler İçin Hikaye Antolojisi’’ adlı eserine kendisinin de bir hikayesine yer verdiğini ifade etti.
O görüşmede kitaplarını alıp okuyacağıma dair söz vermiştim. Bir eğitimci olarak, bir beşer olarak sözümde durmalıydım. ‘’Kapıdaki Yüzler’ i uzun sayılabilecek bir zamandan sonra temin edip okudum.
Kitabın yazarı Yıldırım Türk, benden genç bir edebiyat öğretmeni. 1975 yılında Suşehri’nde dünyaya gelmiş. İlk, orta ve liseyi burada okumuş. Kırıkkale Üniversitesi Edebiyat Bölümünden mezun olmuş. Halen Kırıkkale’de öğretmenliğe devam ediyor. Hikaye yazmayı seven, hikayeleriyle temayüz etmiş bir eğitimci. Çeşitli dergilerde hikayeleri yayımlanmış. Bu zamana kadar Ötüken Neşriyat’tan ‘’Ayrı Düşmüş Zamanlar’’ ve ‘’Kapıdaki Yüzler’’ adlı hikaye kitapları yayımlanmış. Yazmaya, üretmeye eğitmeye, okutmaya devam ediyor. Belli ki yazmaya aşık birisi. Aşkı daim ve kaim olsun. Daha nice eserler kazandırsın edebiyatımıza.
Ahmet Sezgin, adı geçen eserine yazarın ‘’ O Kitapevi’’ adlı hikayesini almış. İlk önce bu hikayeyi okudum. Antolojinin 383. sayfasında yer alıyor. Hikaye her yönüyle hoşuma gitti. Hüzünlendim. Okuduğum yerler bir bir gözümde canlandı. Kültürel değişimi iliklerime kadar hissettim.
Kapıdaki Yüzler’i bir kitapçıda buldum. Hemen aldım. Bir günde okudum. Eser, 2018 yılında İstanbul’da basılmış. Gizemli bir kapak düzenlemesiyle dikkat çekiyor. Toplam 123 sayfa. İçinde birbirinden güzel 18 hikaye var. Bunlardan biri de kitaba adını veren Kapıdaki Yüzler hikayesi.
Yazar, dile oldukça hakim. Türkçe’yi çok iyi kullanıyor. Akıcı ve sürükleyici bir anlatıma sahip. Yer yer uzun, yer yer kısa cümleler kuruyor. Tam bir tahkiye ustası. Kaleme aldığı bir konuyu kurgulayarak sürükleyici bir hale getirmesini biliyor. Yazar için kendine has bir üsluba sahip diyebiliriz. Bir lise öğrencisi eline herhangi bir sözlük almadan hikayeleri rahatlıkla okuyup anlayabilir. Hikayelerde söz sanatlarından yeterince istifade edilmiş. İntak, teşhis, mübalağa, teşbih… sanatları metinlere hoş bir rayiha katmış. ‘’Son Konak’’ gibi bazı hikayeler tamamen teşhis sanatıyla kaleme alınmış. Bu zamana kadar hiç duymadığım, hiç okumadığım özgün benzetmeler var. Çok beğendim. Yazar, bu yönüyle Türçemizin ifade gücünü zenginleştirmeye katkı sağlamış diyebiliriz.
Yazar, klasik anlatım metotlarını benimsemiş görünüyor. Hikayerinin ekserisi serim, düğüm ve çözüm bölümlerinden oluşuyor. İç içe geçmeler, geriye dönüşler, bilinç akışı gibi anlatım tekniklerine pek baş vurulmamış . Daha çok öyküleme ve betimleme metotları kullanılmış. Hikayelerin hiçbirinde karşılıklı konuşmaya rastlamadım. Bu , bilinçli bir tercih diye düşünüyorum.
Hikayelerde, geniş bir tarih, coğrafya, sosyoloji, pisikoloji, pedegoji… ilimlerinin esintileri var. Bu da okuyucuya ayrı bir okuma şevki veriyor. Mesaj yüklü hikayeler. Yazar, bir ders verme gayesi gütmüş müdür bilmiyorum ama bir okuyucu olarak ben, kendimce birçok dersler çıkardım. Benim gibi her okuyucu kendince dersler çıkarabilir.
Yazar, iyi bir gözlemci. Dünyaya geldiği andan yaşadığı ana kadar başta kendisini, çevresini, kainatı, insanları çok iyi gözlemlemiş ve kayıt altına almış. Yaşadıklarını adeta belleğine nakşetmiş.
Bunları sonradan hikayeleştirmiş. Bir yazarda, bir eğitimcide olması gereken en önemli husus bu olsa gerek. Yazar, hem bakmış hem görmüş hem de kayıt almış.
Ele alınan konular, her gün önümüzden akıp giden konular. Bu coğrafyanın, Anadolu insanının , bizim insanımızın, bizden insanların başından geçen konular. Bu yüzden hikayelerin çoğunda realizmin izlerini görüyoruz.
‘’Vahit Kayboldu’’ da köyün meczubunun hikayesini okurken hüzünlenmemek imkansız. ‘’Kapıdaki Yüzler’’i okurken, acaba zaman zaman ben de bu hale düşüyor muyum diye endişendiğim oldu. ‘’O Kitapevi’’ ni okurken lise yıllarımın ilçemizin efsane mekanı ‘’Uçaroğlu ‘’ aklıma düştü. Onun dükkanı da aynı akibete uğramıştı. ‘’Yolculuk Nereye’’ yi okurken hepimizin ahiret yolcusu olduğumuz gerçeğiyle bir kez daha yüzleştim. ‘’Taşrada Son Kalem’’ i okurken gazetemizin değeri tam manasıyla bilinmeyen çok kıymetli yazarları aklıma geldi.
Velhasıl her hikayeden ayrı bir tat aldım. Yazar ve öğretmen arkadaş Yıldırım Türk’ü , bizlere böyle güzel hikayeler armağan ettiği için kendisini tebrik ediyorum. Kendisini artık okunacak yazarlar listeme kaydettim. Her yazdığını okumaya gayret edeceğim.
Kalemi Yeşilırmak ve Kızılırmak gibi gür akmaya devam etsin.