“Bu da laf mı?” demeyin. Bugün Terme'nin 73 köyünün 63 tanesinde hiç ilkokul olmadığını düşünürseniz sanırım başlığı yadırgamazsınız. Fakat Kocaman'da bir ortaokul var.
Geçen Çarşamba günü meslektaşımız, gazetemiz yazarlarından Emekli Öğretmen Sayın Zeki Ordu beni aradı. “Samsun'dan geliyorum. Kocaman'a gideceğim. Müsaitsen birlikte gidebiliriz” dedi. “Uygundur” dedim.
“Filan yerde beni bekle” desem, olmayacak. Çünkü Samsun'dan yahut Ünye'den gelip köylere devam edecek araçlar için Terme'de 5-10 dakika bekleyebilecek yer yok! Yollar tek şerit. “Terme'ye girmeden karayolu kenarında bekle. Ben Pazar Camisi önüne gelince seni ararım” dedim.
Zeki Bey'le meydanda buluştuk ve birlikte Kocaman'a gittik.
Zeki Bey arabasını ortaokulun karşısına park etti. Dış kapıdan girince okulun bahçesinde tur atan iki bayan öğretmene selam verdik. Tam binanın kapısına yönelmişken öğretmenlerden biri bir şey söyleyecekmiş gibi hamle yaptı. Siması bana tanıdık gibi gelmişti ama soramamıştım. Kendisi yardımcı oldu, “Hocam, siz benim Din Kültürü Zümre Başkanımsınız” dedi.
Bir anda 6-7 sene öncesine gittim. Ben emekli olalı beş sene dolmuştu. Artık gerisi geldi.
Sonra dört katlı okul binasına girdik, ikinci kata çıktık. Okul Müdürü Ali Uçar makamında değildi. Odalardan birinden çıkıp bizi karşıladı. “İsterseniz önce öğretmenler odasına girelim” dedi. Öğretmenler odası zaten hemen yanımızdaydı. Zeki Bey, “Bu odalar bana yabancı değil” dedi.
Odadaki dört öğretmenin hepsi bayandı. Meğer Müdür Ali Uçar ve Müdür Yardımcısı Gürbüz Birinci dışındaki yedi öğretmenin tamamı bayanmış. Gidişimiz öğle arasına denk gelmişti. Bu süre içinde güzel bir sohbet oldu. Zeki Bey, Akkuş YİBO'daki anılarını anlattı. Anlattıkları, genç öğretmenler kadar beni de etkiledi. Öğretmenler derse girince biz de müdür odasına geçtik.
Kocaman'da bir ortaokul vardı ama ilkokul yoktu. Buna karşılık Bazlamaç Köyü'nde ilkokul var ama ortaokul yokmuş. Kocaman'ın ilkokul çağındaki çocukları Bazlamaç'a gidiyor, Bazlamaç'ın ortaokul çağındaki öğrencileri de Kocaman'a geliyormuş. Zamanın İlçe Milli Eğitim Müdürü Özer Ersoy, “İlkokul ve ortaokul öğrencilerinin aynı binada olması uygun değildir” diyerek böyle uygun görmüş.
“Her köyün çocuğu kendi köyünde okusun. O zaman devletin taşıma diye bir sorunu olmaz” diyecek oldum. Sonra bu uygulamanın eğitim açısından daha verimli olduğuna karar verdim. Her köyün çocuğunun kendi köyündeki ilkokula gitmesi sorun olmazdı ama iki farklı yerde ortaokul açmak, her iki okula da branş öğretmenleri bulmak anlamına geliyordu.
Süremiz dolmuştu. Ayrılırken öğretmenlere de veda edelim dedik. Öğretmenler, “Biz size kahve ikramında bulunmak istiyoruz” dediler. Çaylarımızı içmiştik. Kahveyi de başka yerde içebilirdik. Ancak meslektaşlarımızdan gelen bu teklif bizi duygulandırdı. İkramlarını kabul ettik. Bu nezaketleri ve içten davranışlarından dolayı kendilerine teşekkür ediyoruz.
Tabii ki ikramından dolayı Müdür Ali Uçar'a da teşekkür ediyoruz.
Ali Bey de olduğu halde okuldan çıktık. Zeki Bey Kocaman'a daha önce gelmiş ama yeterli tanıma fırsatı bulamamış. Bu sebeple etrafı tanıtarak kasabanın, pardon, köyün ana caddesi boyunca yürüdük. Köprüyü karşıya geçtik. Yanımdakilere nazaran kendimi daha eski Kocamanlı sayarak, “Buraya kadar gelmişken sizi eski muhtar Merhum Mehmet Özkan'ın suyuna götüreyim” dedim.
Yüz metre kadar yürüdükten sonra ırmak tarafında yolun altındaki çeşmeye geldik. Çeşme dedimse, musluğu yok. Üç borudan şarıl şarıl su akıyor! İki genç, otomobili çeşmenin yamacına park etmiş, kovalarını dolduruyor. Bazlamaç'tan geliyorlarmış. “Bazlamaç bir köy; köyde su yok mu? Neden burayı tercih ettiniz?” dedim. “Bu su, bizim köydeki sudan daha iyi” dediler.
Müdür Ali Bey, “Ben arabamla buradan daha ileriye geçtim. Fakat burada bir su olduğunu bilmiyordum” dedi.
Tam Kocaman'dan ayrılacakken, eski görev yeri Söğütlü Ortaokulu'ndan arkadaşları Ali Bey'i aradı. “Ziyaretine geliyoruz” demişler. Öğretmenler Metin Moral ve Turgut Beyler gelince okula geri döndük. Kısa sohbetten sonra okuldan çıktık, meşhur Çaycı Yusuf'un yerinde çaylarımızı içtik.
Kocaman'dan ayrılırken akşam ezanı yaklaşmış, hafiften çise başlamıştı.