İnsanlık âlemine ışık tutan nice âlimler vardır. Onlar sadece yaşadığı devire değil asırlar sonrasına ve beklide sonsuza kadar ışık saçan mümtaz şahsiyetlerdir. Onlar Allahın kendilerine verdiği nimeti sonuna kadar hak ederler. Bunun içindir ki yurt içinden ve yurt dışından türbesini ziyaret ederler ve onu anlamaya çalışırlar. Ben de bu yaz çok kısa süreliğine olsa da gidip oradaki manevi iklimden nasiplenmeye çalıştım. Gördüğüm o ki aradan bunca yıl geçse de hala onu anlamaya çalışan insan sayısının fazla olduğunu gördüm. Özellikle yurt dışından gelen kafilelerin çokluğu onun önemli bir şahsiyet olduğunun göstergesi sayılır.
Mevlana'nın asıl adı Muhammed Celâleddin'dir. Mevlana, bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan Horasan yöresinin Belh şehrinde 1207 tarihinde doğmuştur. Mevlana ismi, Sultan Veled, Şems-i Tebrizi ve sevenlerince kullanılmış; adeta onunla özdeşleşen evrensel bir simge olmuştur. Batılılarca da Rumi olarak bilinmektedir.
XIII. yüzyılda yaşamış, ama eserleriyle çağları aşmış bir sufi olan Mevlana; "Gel ne olursan ol, gel" dizelerine yansıdığı üzere insanlar arasında herhangi bir ayrım gözetmemiştir. Merhameti, karşılıksız ve sınırsız insan sevgisinin yanı sıra sonsuz hoşgörüsüyle sadece İslam âlemini değil, tüm insanlığı kendisine hayran bırakmıştır. Hayata ve insanlara bakışıyla bir fikir adamı olarak da tüm dünyada kabul görmektedir. UNESCO, Mevlana'nın doğumunun 800. yıldönümü nedeniyle, 2007 yılını Mevlana ve Hoşgörü Yılı ilan etmiştir.
Öğrenim hayatı boyunca dönemin değişik ülke ve şehirlerinde yer alan eğitim kurumlarını hem bir öğrenci hem de bir bilim insanı olarak ziyaret etmiştir. Mevlana'nın hayatında ve felsefesinde "değişim" önemli bir yer tutmaktadır.
Birçok özelliğinin yanında birleştiriciliği dikkati çeker. Bu dünyaya, ayırmaya, bölmeye, parçalamaya gelmedik biz. Biz, kırıkları onarmaya, ayrılanları birleştirmeye, insanlar arasında köprü olmaya geldik. Kırıkları onarmak, insanlar ve gönüller arasında yol olmak, köprü olmak. Bu, ne güzel mühendislik, bu ne mukaddes bir meslektir. Günümüz insanlığı böyle köprülere ne kadar muhtaç. Günümüzde ulaşım ve haberleşme ağlarıyla mesafelerin aradan kalktığı, dünyanın küçülerek gerçek anlamıyla bir köy haline dönüştüğü bir hakikat. Bunun neticesi olarak dillerimiz, kültürlerimiz, kılık kıyafetimiz birbirine karışıyor, farklar azalıyor. Ne var ki bir yandan maddi anlamda birbirimize yaklaşırken diğer taraftan da hızla uzaklaşıyoruz. Milletleri birbirine komşu yapan bütün bu teknik imkânlar, köprüler, yollar onların arasına manevi köprüler kurmaya muvaffak olamıyor. İşte Mevlana ve sevgileriyle bütün insanlığı kucaklamış olan diğer gönül erlerine ihtiyacımız tam da bu noktada başlamakta. Bu gün insanların birbirini anlaması, sevmesi, işbirliği yapması bir fantezi değil, tam anlamıyla bir gerekliliktir.
Mevlana'yı anlamak, onun yüce şahsiyetini kavramak bu asrın insanı için öyle zor ki; 8 asır uzaktan asrımıza ışık tutan hazret-i Mevlana'yı anlamaya çalışmamız bizim yararımıza olacaktır. Maddede boğulmuş ve kendinden başkasını düşünmeyen 21. yüzyıl insanının Mevlana'dan alacağı o kadar çok şeyler var ki, eğer bilseler ve kendi düştüğü bataklıkları görebilseler, hemen onun dergâhında şifa aramaya koşacaklar.
Mevlana'yı anlamak, İslamı anlamak; insanın kendisini anlaması anlamına gelir. O zaten benlik davasından daha çok önceleri vazgeçmişti. Kendisini daima başkalarına tercih ederdi. Müminin başına gelen kendisine gelmiş gibi üzülürdü. Bir karıncayı dahi incitmekten korkardı, zira kâinatta ne var ne yok hepsi Allah'ı zikrettiğini biliyordu. Çünkü koskoca Kâinat onun nazarında bir mescit gibiydi, namaza durmuş olanın namazını bozmamaya dikkat ederdi. Şefkati öyle genişti ki, sadece müminlere şefkat etmez, hiç kimseden şefkat ve merhametini esirgemezdi. Mevlana'nın bugün dünyanın her yerindeki insanlar tarafından tanınmış olması onun o engin sevgisinin bir göstergesidir. ( DEVAMI HAFTAYA )