Bugün, 27 Aralık 2024 Cuma

Nazmi KILIÇ


MEVLANAYI ANLAMAK ( 2 )

MEVLANAYI ANLAMAK ( 2 )


 Mevlana'yı daha iyi anlamak için onun yedi öğüdüne göz atmak gerekir. Hz. Mevlana'nın çağlar ötesinden günümüze ulaşan önemli miraslarından biri de yedi öğüdüdür. Gerek ferdi gerekse toplumsal pek çok problemin reçetesi olan bu yedi altın öğüt en sade şekilde nefis terbiye edilerek yaşamayı mümkün kılmaktadır. Kendine yenilemeyi ve hayat tarzını değiştirerek ideal insan olmak isteyene Mevlana'nın bu yedi öğüdü yeterli gelir. 
Bunun sebebi Mevlana'nın bütün hayatında ve eserlerinde temel dayanağının Kur'an ve hadisler olmasından kaynaklanmaktadır. Bunları yorumlamış, bunlarla yoğrulmuş, sohbetleriyle çevresindekilere, eserleriyle daha sonra yaşayanlara bunları anlatmıştır. Güzel ve coşkulu bir anlatış, geçmişten ve yaşadığı günlük hayattan verdiği binlerce güzel örnekler vardır.  Akıl ve düşünce sahiplerine, gönül ve can sahiplerine Kur'an ve hadisleri daha iyi anlatmaya çalışmıştır. Ölümünden sonra yaklaşık sekiz yüzyıl geçmesine rağmen Mevlana unutulmamış, felsefesi kaybolmamıştır. Mevlana'nın unutulmamış olmasının en önemli nedenlerinden birisi de, düşüncelerinin evrensel olması ve düşüncelerini şiir sınırsızlığıyla usta bir biçimde sunmasıdır.
Aradan sekiz yüzyıl geçmesine rağmen savaşlar ve kavgalar son bulmamış, Mevlana'nın sevgi ve hoşgörüyle son vermek istediği kin, nefret varlığını sürdürmüştür. Bugün dünyamızın birçok yerinde var olan ve insanlığı etkileyen ırkçılığa, şiddete, hoşgörüsüzlüğe karşı; Mevlana'nın hoşgörülü, barışçı felsefesi benimsenirse, evrensel barış mümkün olabilir. Özellikle, terör ve savaşın yoğun bir şekilde hissedildiği şu günlerde Mevlana düşüncesinin önemi daha çok ortaya çıkmaktadır. Mevlana'nın çok önem verdiği ve tutkuyla bağlandığı insanlar, hala bu sevgiyi ve hoşgörüyü anlayamamış, kendi hayatlarına uygulayamamışlardır. 
Günümüzde artık insanların farklılıklarına hoşgörüyle bakabilmeyi ve birbirlerini sevebilmeyi öğrenmeleri gerekmektedir. Netice itibariyle asırlar sonra bile tüm dünyadan, farklı din ve kültürlerden insanların ilgilerini hala çekmeyi başaran Mevlana'nın insan sevgisi temelli düşüncesi bizlere İslam'ın gerçek yorumunu sunmaktadır.  Günümüzde insanlarımızın bir zamanlar Mevlanaları, Yunusları yetiştiren bu toplumda onlar gibi insanlar yetiştirememek ne acı diye hayıflanmaları boşuna değildir.
Sene başında öğrencilerime Mevlana hakkında araştırma yapıp sınıfa sunmalarını istemiştim. Sunum zamanı geldiğinde sanki sözleşmişçesine hepside Mevlana'nın Yedi Öğüdünden bahsettiler. Bu benim çok hoşuma gitti. Dördüncü sınıf öğrencileri onun yedi öğüdünden haberdar olabiliyorsa, ona ulaşıp sunabiliyorsa diğer büyüklerimiz neden haberdar olmasın diye aklımdan geçirdim. Bu kısa açıklamadan sonra Mevlana'nın yedi öğüdünün fert ve sosyal ilişkiler açısından önemini değerlendirebiliriz. 
“Cömertlik ve Yardım Etmede Akarsu Gibi Ol.” Burada ele alacağımız, Mevlana'nın yedi öğüdünden ilki cömertlik ile ilgili olandır. Cömertlik sözlükte; “Para ve malını esirgemeden veren, eli açık, selek, semih, ahi, bonkör” olarak tarif edilmektedir. Cömertlik insanın, sahip olduğu imkânlardan, muhtaçlara meşru ölçüler dâhilinde, Allah rızasından başka hiç bir gaye gütmeden, ihsan ve yardımda bulunmaktır. Cömertlik Kur'an ve Peygamber tarafından övüldüğü gibi pek çok düşünce insanı tarafından da takdir edilen bir davranıştır. İslam dini zekat ibadeti ile insanın manevi dünya ile irtibatını kesen ve onu en çok gaflete düşüren önemli faktörlerden birisi olan mal biriktirme sevdasını disipline ederek, inanan insanın Kutsal ile kesintisiz irtibatını sağlamış olur. Cömertlik duygusu insanları, muhtaç olanlara vermeye, ihsanda bulunmaya sevk eder.
Cömertliğin zıttı cimrilik tutum içgüdüsünün bir bozulmasıdır ve sözlükte; “Elindeki parayı harcamaya kıyamayan, bitli, eli sıkı, ekti, hasis, kısmık, kibritçi, mıhsıçtı, nekes, pinti, sıkı, varyemez.” şeklinde tarif edilmektedir. Cömertliğin zıddına cimrilik istenmeyen bir kişilik özelliğidir ve Kur'an, Hadis ve pek çok düşünce insanı tarafından yerilen bir davranıştır. Dayanışma, yaşamın bütünlüğünden kaynaklanır. Hiçbir öğe kendi başına yalıtılmış bir varoluş gösteremez. Yaşamın her öğesi anlamını diğer öğelerle kurmuş olduğu ilişkiden alır. ( DEVAMI HAFTAYA )