Bugün, 14 Ocak 2025 Salı

Nazmi KILIÇ


MEVLANAYI ANLAMAK ( 4 )

MEVLANAYI ANLAMAK ( 4 )


 “Hiddet ve Asabiyette Ölü Gibi Ol”. Mevlana'nın bu tebliğimizde ele alacağımız bir diğer önemli öğüdü ise öfkemize hakim olmamızla ilgilidir. Öfkeyi ihtiyaçlarımız veya arzularımız engellendiğinde, incinme, tehdit vb durumlarda gösterdiğimiz kızgınlık veya saldırganlık olarak tanımlayabiliriz. İnsan öfke ile yapılacak işin yarar yerine zarar getireceğini düşünerek öfkelenmemeğe kendisini alıştırmalıdır.
Kızgınlıkla yapılan hareketler ve işler umumiyetle olumsuzdur. Hiddete karşı gelmeyi bilmeli, çabuk geçirmeli, olumsuz hangi bir şey yapmaktan çekinmelidir. Hiddet getiren hadiseler muhteliftir. İnsanları, maddi yaralardan ziyade, izzetinefislerine dokunan hareket, istihza gibi uygulamalar hiddetlendirir. Hiddetin sonunda insanlarda felç, kalp krizleri, kanamalar, hazım bozuklukları, hastalıklara karşı vücudun mukavemetinin azalması gibi, bedeni arızaları vardır. Hiddetlenme, kin adavet ve intikam hisleri doğurur. Dostların muhabbetlerini azaltır.
İnsan kendi hiddetini yenmeye çalışır ve bunu itiyat haline getirebilir ise, birçok küçüklüklerden, elemlerden kaçınabilir. Her halde hiddetin emrettiği hiçbir hareketi yapmamalıdır. Hiddeti yenmeğe alışmak gerekir. İzzeti nefisle ilgili yüksek hisleri kuvvetlendirmek suretiyle bu yapılabilir. Hakaret gören, faziletini çoğaltarak benliğini memnun etmeyi öğrenmelidir. Haksız tenkitlere önem vermek anlamsızdır. Bunlara daha mükemmel iş görmek, daha iyi bir eser meydana getirmekle cevap vermek büyüklük olur. Her bakımdan güzel, her cihetten faydalı olan bu kemali, bir ülkü gibi takip edenler muvaffak olur. İyi bir terbiye, doğru düşünme, bu zihni kazancı kolaylaştırır. 
İnsanın hiddet ve asabiyetini yenmesi ve sabır göstermesi Peygamber efendimiz tarafından da tavsiye edilmiş bir davranıştır. Mevlana'da yaşama sanatı “sabırla” başlar. Sabır, dayanabilmek, güçlüklere dayanabilmek sanatıdır. Asabiyet karşısında sabretmek ayrıca kişiyi “affetmeye” yöneltir ki bu da yaşam sanatının bir başka becerisidir ve mutluluğun anahtarlarından biridir.
“Tevazu Ve Alçak Gönüllülükte Toprak Gibi Ol.” Tevazu, makam, servet, şöhret gibi gelip geçici şeylere gereğinden fazla önem vermemek, bunları yararlanma, insanlara hizmet ve yardım etmek için bir vasıta saymaktır. Mütevazı insan, hayatın türlü aşamalarını düşünerek acizliğini unutmaz. Bütün hareketlerinde aklını kullanır. Basit duygularına esir olmaz. Kendini kontrol ederek hatalarını bulmaya ve düzeltmeğe çalışır.
İnsandaki benlik duygusu irade ve aklın kontrolünden uzaklaşıp azgınlaşırsa büyüklük hastalığına yakalanır. Bu duygu gelişmez, şahsiyeti tamamen öldürülürse o zaman aşağılık duygusu baş gösterir. Bu duyguya kapılan kimsede irade zayıflar, korkak, beceriksiz ve çekingen olur. Tevazu bir bakıma aşağılık duygusuna benzerse de ondan farklıdır. Tevazuda irade ve akıl vardır. Mütevazı insan düşünerek ve şuuruyla, bencil arzularını, isteklerini yener, kendinden bir takım meziyetler ve üstünlükler hayal etmez.
Ancak tevazuun da bir sınırı vardır. Tevazuu miskinlik, uyuşukluk derecesine indirmek de hatadır. Mütevazı olmak demek hakaretlere katlanmak, haysiyet ve şereften yoksun olmak değildir. İnsan mütevazı olmakla beraber, vakar ve şahsiyetini korumasını da bilmelidir. Mevlana'ya göre büyüklenmemek, gururlanmamak, kibri bir tarafa bırakıp alçak gönüllü olmak, gönül kırmamak, edepli olmanın birer işaretidir ve tüm irfan sahiplerine göre her şey ancak edep ile güzelleşir, düzenlenir.
Hz. Mevlana'yı görmek için Konya'ya gelen büyük bir papaz maiyeti ile yolda giderken ona rast geliyor. Hürmet ederek huzurunda eğiliyor. Mevlana da aynı hürmetle mukabele ediyor. Papaz, her başını kaldırdığı zaman, Mevlana'yı aynı ihtiram vaziyetinde görüyor. Nihayet bu tevazu karşısında hayran kalıp Müslüman oluyor. Mevlana eve döndüğü zaman oğlu Sultan Veled'e şöyle diyor: “Bir papaz, tevazu faziletini elimizden almak, o yolda bize galip gelmek istedi. Allah'a şükür biz onu mağlup ettik. Çünkü tevazu ve hilim Müslümanların şiarıdır.” DEVAMI HAFTAYA )