“Hoşgörülülükte deniz gibi ol.” Çocuğun bencilliğinden başlayarak, yetişkin insanların kendilerini beğenmişliklerine ve gururlu tavırlarına çevremizde rastlamak mümkündür. Bazı olgun insanlarda bile, kendini, kendi düşüncelerini beğenmek, kendisininkinden farklı düşünce ve inançlara şüphe, küçümseme ile bakmak eğilimi vardır. Bu insanlara manevi körlük yaşatır. Nefret, kin tutma, bağışlayamama tutumu, kendi kendini bozguna uğratan duygulardır.
Günümüzde hoşgörüye her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır. Bu nedenle çağdaş insanda gelişmesi gereken en değerli meziyetlerden birisi hoşgörüdür.
Hoşgörü ilkönce ailede kazandırılması gereken bir davranıştır. Fakat çocuklar yaptıkları ufak tefek hatalardan dolayı bile çoğu kez cezalandırılırlar. Bağışlanmayan çocuklar, yetişkin olduklarında bağışlayamayan, katı ve hoşgörüsüz insanlar olurlar. İç dünyalarında rahatsızlığını bir ömür boyu çekerler. Bu sebeple çocuklara, davranışlarına göre, onları şımartmayacak tarzda hoşgörü yaklaşımı sergilemek gerekir.
Mevlana’dan bize miras kalan, fakat şu anda varlığını neredeyse unutmuş olduğumuz hoşgörü, çağdaş ve geçerli bir iletişim biçimi olması gerekmektedir. Hoşgörü, sınırsız bir zekanın, aydın ve üstün tutkuların eseridir. Bağışlamasını bilir, insanlığı sever, karşısındakini dinler, irade ve inancına sahiptir. Doğruyu ve iyiyi, tereddütsüzce benimser, beğenir. Hiç olmazsa onları dinler ve suçlandırmama büyüklüğünü gösterir.
Mevlana hoşgörüsü, sevgi anlayışının bir uzantısı olarak, dil, din ve ırk farkı gözetmez. İnsanlığın olmazsa olmazı olarak gördüğü hoşgörünün, her insanda bulunması gerektiğine inanmaktadır. Bu niteliği tüm dinlere, inançlara, düşüncelere, görüşlere de açık tutar. Çünkü Mevlana’ya göre, ilk yaratılan aşktır. Her yaratıkta bir aşk kıvılcımı taşımaktadır. Bütün varlıklar, yüceler yücesi olan Allah'a doğru vuslat özlemi içindedir. Hoşgörü yüceltilmiş davranış biçiminin bir vazgeçilmezidir. Hoşgörülü insanda saygı, sevgi, aşk vardır. Kendin güvenir, bilgilerinden emin olur. Karşıt hissedenler, bencil gibi değerlendirse de, onlar verimlilikleri ile karakterlerini gösterir. İnsan uygarlığını bu ruhlara borçluyuzdur.
Kaynağını Kur’an ve Hz. Peygamber’in uygulamalarından alan, Mevlana’nın hoşgörüsünü anlatan, hoşgörünün sembolü haline gelmiş şu ifadesi çok önemlidir:
“Gel yine gel, her ne olursan ol yine gel. Eğer kafir, Mecusi veya Putperest isen yine gel.
Bizim dergâhımız ümitsizlik dergâhı değildir. Yüz defa tövbeni bozmuş olsan yine gel.”
“Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.” Kişinin başkalarından ayrı bir insan olarak kendi sosyal kimliğinin farkında olması, psikolojide öz bilinç kavramıyla ifade edilir. Psikolojide, sağlıklı insanlar ne olduklarının ve ne olmadıklarının farkındadır.
Mevlana döneminde, yönetici konumundaki insanların, etraflarında onlara gerçek yüzlerini göstermeden, dalkavukluk yapan insanlar olduğu gibi, Mevlana’nın kendi çevresinde de, ona başka türlü, etrafa başka türlü davranan insanlar olmuştur. Mevlana burada insanın özüyle, sözüyle bir olması, yanar-döner, bir öyle bir böyle görünmesinin olmadığını bu veciz sözleriyle ifade etmişlerdir.
Geçmişte ve günümüzde, dünyanın her tarafında, birçok insanların alışkın olduğu, birçoğunun hoşlandığı dalkavukluk, belki diğer bazı insancıl kusurlar gibi suç eğilimli bir davranış değildir. Fakat bazı hallerde, zararlı olabilen bir karakter bozukluğudur. Bu açık yürekliliğin ve samimiliğin tamamıyla tersi olan bir davranıştır. Samimilik kendine olduğu kadar, başkalarını da aldatmamak, medeni cesurlukla konuşmak, doğru bildiğini sakınmadan söyleyebilmektir.
Özellikle evlilik öncesi tarafların birbirlerini, olduklarından daha olumlu kişilermiş gibi göstermeleri, olumsuz yönlerini gizleyerek, hep olumlu yönlerini ortaya çıkarmaları yaşanan bir gerçektir. Bu ise daha sonra mutsuz evliliklerin yaşanmasına sebep olur. Çünkü taraflar birbirlerine karşı ne oldukları gibi davranmış, ne de davrandıkları gibi olmasını becerememişlerdir.
Olduğu gibi davranmayan insanlar, çevreleri tarafından, bu yapmacık tavırlarından dolayı, güvensiz kişiler olarak görülür ve kendilerine ona göre tavır alınır. Çevreden dışlandığını hisseden bu kişiler ise, mutsuzluğa ve yalnızlığa mahkûm olurlar.
( DEVAMI HAFTAYA )