“İlm meclisine girdim eyledim kıldım talep
İlm geride kaldı "ila edeb illa edeb"
(Figâni)
Yukarıda verdiğimiz şair Figânî’nin bir beytinden hareketle eğitimimizin bir yarasına parmak basmaya, kısa bir açıklık getirmeye çalışacağız. Daha önce bir yazımızda “Bize Ne Oluyor” diyerek evlatların anne ve babalarına olan edepsizliklerine anlatmaya çalışmıştım. Aslında problem toplumumuzun her kademesinde var olan bir problem. Bu problem nerelerden kaynaklanıyor kendimizce irdelemeye çalışalım.
Bugün toplumumuzda yetişen insanlarımızın büyük çoğunluğu sadece olayın görünen tarafına bakıp ona göre karar veriyorlar. Bu karar da tabiatıyla eksik kalıyor. Geçenlerde bir vesile ile bir esnafın önünde bekliyordum. Yan dükkân ise ekmek satan bir büfe idi. Ekmek alacak olan yaşlıca bir vatandaş bekledi bekledi adam epey sonra geldi. Doğal olarak adam büfeyi işleten kişiye, “Kardeşim ne zamandır seni bekliyorum nerelerde kaldın.” der demez sanki suçlu ekmek almaya gelenmiş gibi esnafımız vatandaşı çocuk azarlar gibi azarladı. Adamcağız da ekmeğini alıp boynunu büküp gitti. Sayın esnafımız hiçbir şey diyemeden boynunu büküp gitmesine rağmen adama bir süre daha hakaret edip söylenmeye devam etti. Esnaf dediğimiz sabırlı ve edepli olması gerekmez mi? Yaşlı bir adamı böyle azarlamak hangi edebe sığar. İşte çok basit bir edep örneği. Şair ne güzel demiş:
Ne sâl iledir ne mâl iledir
Beyim ululuk kemâl iledir
Sözü toplumumuzdaki eğitim bakış açısına getireceğim. Öğrencilerimize, talebelerimize sadece bilgi vermek eğitim değil. Bilgi ile birlikte edebi de adab-ı muaşereti de verebiliyor muyuz? İşte o zaman gerçek eğitim yapıyoruz demektir. İşte o zaman bilgi yüklü ve edepli bir nesil yetiştirmiş oluruz. Bilgi ve edep birbirini tamamlayan iki ana eğitim unsurudur.
Şu bir gerçek ki edebin ön planda tutulmadığı eğitimin, irfan duygusu ile birlikte verilmeyen eğitimin, bizi biz yapan Anadolu’nun milli ve manevi değerleri ile birlikte verilmeyen eğitimin toplumu kazandırdığı nesil işte anasını, babasını ve öğretmenini döven, kesen doğrayan bir eğitim oldu. Hatta edepsiz eğitim almış insanların toplumda daha tehlikeli insanlar olduğunu örnekleri ile görüyoruz.
Son günlerde İstanbul ve çevresinde yaşanan Yenidoğan servisinde yaşanan insanlık dışı çete işleri. Akıllı izah edemediğimiz olaylar. Gözlerini bu yalan dünyaya açar açmaz dünyanın kötülükleri ile karşılaşan ve hayata veda eden bebekler. Onları ölüme gönderen sağlık görevlileri. Bunları da bu okullarda yetiştirdi. Gözünü kırpmadan canını bu vatan için veren insanları da…
Okullarda öğrencilerimizin öyle gerip davranışları oluyor ki anlamak yorumlamak mümkün olmuyor. Mesela, eline kalemi alıp okulun koridorlarını, duvarlarını boydan boya yazmak, çizmek; aldıkları kolalı içecekleri duvarlara serpmek, ayakkabılarını çıkararak sınıfın duvarlarına hatta tavanına ayakkabı izleri yapmak, elini duvarın yüzüne koyarak el resmi çizmek; okulun duvarlarına ve sıraların üstüne futbolcu isimlerini ya da kendi isimlerini kazımak, elinde üzerinde ne varsa lavaboya atmak, öğrencilerin üzerilerine su sıçramasın diye koyulan maşrapalara büyük veya küçük abdestlarini yapmak, katı atıklarını çöp kutuları yerine tuvalete atarak tıkanmalarını sebep olması, okulun bütün müştemilatını ve bahçelerini tahrip etmek… kısacası saymakla bitmiyor. Bir yerlerde bir yanlış var ama nerede? Bunlar kara kara düşünülmesi gereken şeyler.
Bu işler sadece okul ve öğretmenle çözülecek şeyler değil. Öğretmenler ve okul idarecileri sanki bir sihirbaz ne diyorlarsa oluyor zannediyorlar. En ufak bir uyarıda okula gelerek ya da telefon ederek öğretmen ve idarecilerimize hakaret eden velilerimiz, müfettişlerimiz ve yöneticilerimiz de bunun cabası. Tavuk mu yumurtadan yumurta mı tavuktan hikayesi dönüp duruyoruz. Bu sosyolojik bir olay ve bütün toplum paydaşları ile mücadele etmek gerekir diye düşünüyorum.
Öğretmenlerde ne kadar sorumluluk var ise anne babalarda da toplumda da toplumu yönetenlerde de toplumun yönlenmesini sağlayan medyada da fikir ve görüş sahiplerinde da en az o kadar sorumluluk var demektir. Kimse bana dokunmaz zannetmesin. Bunun ucu herkese dokunur çünkü bu gemide birlikte yaşıyoruz. Gemi batarsa hepimiz birlikte batacağız.
Baştaki beyite dönüyorum. İlim meclislerine gidip bilgi talep etmek güzel ve olması gereken bir şey. İlimden, bilgiden yoksun bir toplumda yaşamayı, cahil bir evlada sahip olmayı hiçbirimiz istemeyiz. Bilgi ile birlikte bilgeliği, irfanı ve edebi de vermediğimiz müddetçe bu yakınmalarımız artarak devam edecek, daha ne evlat cinayetlerine ne kadın cinayetlerine, öğrenci öğretmen cinayetlerine kavgalarına şahit olacağız. Sözü bir şairin şu anlamlı beyti ile bitiriyorum.
Sanma âleme herkes insan gelür insan gider
Cahil ü nâdân olan hayvân gelür hayvân gider