Bugün, 30 Nisan 2024 Salı

Selim EROĞLU


OKUYAN DAĞDAN AŞTI, OKUMAYAN DÜZ YOLDA ŞAŞTI

    Bir üniversite sınavları daha geride kaldı. Yapılıp yapılmayacağı, ne zaman yapılacağı çok tartışıldı.


    Bir üniversite sınavları daha geride kaldı. Yapılıp yapılmayacağı, ne zaman yapılacağı çok tartışıldı. Tartışmaların gölgesinde, çok şükür,  sınavlar yapıldı. Bu sefer sınavların içeriğiyle ilgili tartışmalar ayyuka çıktı. Bu kısır çekişmeleri bir kenara bırakıyorum. Asıl konumuza dönmek istiyorum.
       Her zaman olduğu gibi bu yıl ne soruldu diye büyük bir merakla Türkçe-Edebiyat sorularına baktım. Şimdilik Edebiyat sorularının değerlendirilmesini bir başka bahse bırakıyorum.
      Her yıl olduğu gibi bu yıl da Türkçe'den 40 soru sorulmuş. Türkçe sorularından bütün adaylar aynı oranda sorumlu. Soruların dağılımı şöyle: 4 kelimede anlam, 3 cümlede anlam, 26 paragrafta anlam ve 7 de dilbilgisi sorusu sorulmuş. Görüldüğü üzere 33 anlam ile ilgili soru sorulmuş. Neredeyse soruların yüzde seksen beşi anlamla ilgili. Burada tümevarım metodu uygulanmış. Yani basitten karmaşığa, parçadan bütüne, kolaydan zora gidilmiş.
       Bilgi sorusu yok denecek kadar az. Onlar da bütün adayların bilebileceği türden. 40 sorudan 33'ünün anlam sorusu olması neyi ifade eder?
       Hep söylüyoruz, okumak, okuduğunu doğru anlamak, doğru yorumlamak ve doğru sonuca ulaşmak çok önemli diye. Bu da ne ile mümkün olur? Tabi ki okumakla mümkün olur. Bunun başka yolu yok. Çok zeki olmak, iyi bir okulda okuyor olmak, anlı şanlı hocalardan ders almak yeterli olmuyor.
       Bütün uzmanlar aynı görüşte ittifak ediyorlar. “Bu yıl Türkçe sorularında adayların okuduğunu doğru anlama becerileri ölçüldü” diyorlar. Elhak doğrudur. Okumanın öneminden bahsederek okuma sevgisi verilemez. Çünkü bal bal demekle ağız tatlanmaz. Ağzın tatlanması için balın yenilmesi gerekir.
       Türkiye'de okumanın önemini bilmeyen mi var? Önemli olan okumayı sevdirmek ve uygulama safhasına koymak. Biraz alışılmış olacak ama bu da ta anaokuluna dayanır. İş, okumayı sevdirmekle başlar.
       Gençliğimiz sanal bir dünya ile kuşatılmış durumda. Varsa yoksa, cep telefonu, bilgisayar, tablet, internet… Lise öğrencisine Ahmet Hamdi Tanpınar'ın “Huzur”unu okumasını söylüyorum, hemen huzuru kaçıyor. “Hocam bu 400 sayfalık kitabı kim okuyacak, daha incesi yok mu?” diyor. Bazen dikkat çekmek için “bu kitabı okuyan en az 10 paragraf sorusu yapar” diyorum, hemen hayret kesiliyorlar.
       Yıllardır uygularım. Öğrencilerin kitap okuma istatistiklerini tutuyorum. Buna göre not veriyorum. Çok okuyan, okuduğunu doğru anlayan, doğru yorumlayan, analiz yapabilen öğrenciler hep başarılı oldular; olmaya da devam ediyorlar.
       Son yıllarda, teoriye, kurallara, ezber bilgiye çok ağırlık verdik. Kural kural dedik, sadece 7 dilbilgisi sorusu sorulmuş. Onlar da zaten yapılabilecek sorular. Her öğrenciyi her yıl 10 kitap okumaya mecbur tutsak ve buna göre değerlendirsek inanın daha iyi netice alırız. Bu sınav göstermiştir ki “okumak” başarı için vazgeçilmez bir hakikattir. 
       Okuyan dağdan aşar, okumayan düz yolda şaşar.