İsimler hep benim için konu olmuştur.
Çocuklara isim, caddelere isim, mahalleye isim, camilere isim…
Her birinin kuralları var, âdâbı var. Bu konuya dair yazılarım çıkmıştır.
Bugün yine isim konusunda yazmak istiyorum.
Ben diyorum ki, “Ana babanın çocuklarına karşı ilk görevi, ona güzel bir isim vermektir.”
İsim vermek; çocuğu bakıp büyütmekten de, eğitimden de önce gelir. Çocuk bir yaşına gelmeden ona okuma yazma öğretilmez. Terziye götürüp takım elbise kesilmez. Eğitimi için okul aranmaz. Ancak daha bir haftalık olmadan ona bir isim verilir.
Geçenlerde bir televizyon kanalı adına haber yapan bir gencin kızı oldu. Kızına verdiği ismi duyunca durakladım, şaşırdım. Bu ismi ilk defa duyuyordum. Olabilir, ben duymadım diye bir isim çocuklara verilmez diyemem.
Genç adam, kızına ‘Elisa’ adını vermiş. Halbuki gencin uyumlu bir yapısı vardı. Doğrusu, ondan böyle bir isim beklemiyordum. Acaba birilerinin etkisinde mi kaldı diye düşündüm? Bu, onun ilk çocuğuydu. Allah bağışlasın. Ailesine ve milletine faydalı ve hayırlı bir evlât olmayı nasip etsin.
Ne de olsa özgür bir ülkede yaşıyoruz. Herkes çocuğuna istediği ismi verebilir. Kimse karışamaz, biz de karışamayız. Ancak insanların-saygısızlık yapmamak şartıyla- görüşlerini açıklama hakları vardır. “Her koyun kendi bacağından asılır” demişler!
Yetmiş yıl önce olsaydı nüfus memuru hiçbir şey söylemeden ‘Elisa’yı kayda geçer miydi diye kendime sordum. Bunu da işittiğim yaşanmış bir olaya dayanak söylüyorum.
Eşimin yakınlarından birinin bir oğlu olmuş. Adını “Merdali” koymak istemiş. Nüfusa gitmiş. Çocuğuna vereceği ismi söyleyince nüfus memuru adamın yüzüne ters ters bakmış. “Başka bir isim bulamadın mı? Ahmet Mehmet, Hasan Hüseyin babanın ağzına bir şey mi yaptı?” demiş.
Şimdi tabii böyle bir durum yaşanmaz. Ne de olsa bu tür cesur(!) devlet memurlarının nesli tükenmiş bulunuyor.
Elisa’ya gelince, bir anlamı var mı bilmiyorum. Nevzuhur kelimeler için ilk müracaat yeri internettir. Ben de interneti açtım. Elisa’ya baktım. “Arapça ve İbranice kökenli bir isimdir. Cennet kapısında bekleyen melek anlamına gelir” demiş.
Ben Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi Öğretmenliğinden emekliyim. Cahilliğime bağışlayın, ben böyle bir melek adı duymadım!
Bu arada, dilim bu kelimeye alışık olmadığı için Elisa’yı, bazı yerlerde ‘Esila’ diye yazmışım. Yazımı kontrol ederken fark ettim. Yine de hata kalmışsa bağışlayın.
İsimlerin yanı sıra bir de “soy isimlerimiz” var. Soyadı Kanunu 21 Haziran 1934 tarihinde çıkmış. İsimler konusunda söylediklerimiz, soy isimler için de geçerlidir. Öyle soyisimler var ki, duyduğunuzda bir süre düşünüyorsunuz. “Bu sülale bu soyismini alırken memlekette kelime kıtlığı mı varmış? Şöyle etrafına bakıp da gördüğü bir nesnenin ismini alsa daha mantıklı olurdu” diyorsunuz.
Birkaç örnek soy isim görelim.
H. Ağiş, E. Doryan, İ.Uylası, M. Yaşak, A. Kulfal, H. Cazır, H. Dırık, A. Çör…
Geçen hafta belediyenin bir cenaze ilanında, “K. Ölmez’in oğlu Ş. Ölmez vefat etti” deniliyordu. İşte bu ilanı duyunca bu yazıyı yazmak geldi içimden. “Demek ki atalarının ‘ölmez’ dediği kişiler de ölüyormuş” dedim. Sonra da düşündüm; bu ailenin büyüğü neden ‘ölmez’ soyadını seçmiş? Kendisinin veya çocuklarının ölmeyeceğini mi düşünmüş? Halbuki Kuran-ı Kerim’de Allah (CC) “Her nefis(can) ölümü tadacaktır” buyurmuş.
Yanlış anlaşılmasın; yukarıda söyledim, bir kere daha söylüyorum. İsteyen çocuğuna istediği ismi verebilir. Herkes istediği soyadını alabilir.
Velhasıl; isim vermek öyle basit bir konu değildir. Hem isim vermek önemlidir, hem de isim almak.
Bu arada yazıda adı geçen Ş. Ölmez’e ve bütün geçmişlerimize Allah(CC)’tan rahmet diliyorum.