Bugün, 20 Eylül 2024 Cuma

Selim EROĞLU


REŞADİYE DE İKİ DOST

REŞADİYE DE İKİ DOST


 Ağustos başlarında yolum üç günlüğüne Reşadiye'ye düştü. Bir tavsiye üzerine buraya gittim. Amacım alternatif tıp üzerine nam salmış doktorla görüşmek ve şifa aramaktı.
   Reşadiye'ye daha önce hiç gelmemiştim. Önceden Tokat'ın ücra bir ilçesi olduğunun ötesinde bir bilgiye sahip değildim.
   Samsun'dan hareketle, Lâdik, Taşova, Erbaa ve Niksar'dan sonra Reşadiye'ye vasıl oldum. Toplam 225 km. Yola çıkmadan önce sosyal medyaya şöyle bir göz atınca ilginç bir haberle karşılaştım.  
Gazetemizin güçlü kalemlerinden, şair-yazar, seyyah-ı asri Zeki Ordu'nun bir paylaşımını gördüm. 5 Ağustos tarihli paylaşımında Zeki Bey şöyle yazmış: Çatalpınar, Kabataş, Aybastı ve Reşadiye yarın ziyaret edilecek”. Habere çok sevindim. Demek ki birbirimizden habersiz, aynı tarihlerde, aynı yerde olacaktık. İçime bir ferahlık geldi. Gurbete değil de sılaya gider gibi hissettim kendimi. Gönül rahatlığıyla geçtim direksiyona. İşin garibi aynı saatlerde orada olacaktık. Buna tesadüf denmez, dense dense Allah'ın bir lütfu denilir. Tevafuk diyenler de var. Tevafuk, iki şeyin birbirine uygun ve denk gelmesi demektir. Hususen tesadüfe verilme ihtimali olmayan ve arkasında İlahi bir kasıt ve iradenin varlığı hissedilen denk gelmelere tevafuk denir.
   Zeki Bey'le  Reşadiye gibi ikimizin de daha önce gitmediği, bilmediği bir yerde karşılaşmamız, buluşmamız olsa olsa tevafuk olur.
   Zeki Bey'i, okuyucuları güzel seyahat yazılarından tanır. Zeki Bey, ilginç bir seyyahtır. Bu asırda eşine az rastlanır. Kafası eser, atlar arabasına, tek başına, hiç bilmediği, daha önce hiç gitmediği yerlere gider. Yer- içer, gezer- tozar, yatar-kalkar, her türlü insanla mülaki olur. Fotoğraflar çeker, ajandasına notlar alır. Bildiklerini, gördüklerini kendine saklamaz. Yazarak insanlarla paylaşır. Olaylara, coğrafyaya, mekânlara farklı pencereden bakar. Sadece bakmaz, bütün ayrıntıları görür. “Benim için bir yerin en meşhuru insanıdır” sözü ona aittir. Gittiği gibi gelir. İnsanların, hal ve hareketlerinden, konuşmalarından o yöre hakkında neticeler elde eder.
   Onun bir yazısından hareketle Kastamonu'nun Hanönü ilçesine gitmişliğim var. Demem o ki Hanönü diye bir ilçeye gitmişsem, Hanönülüler'i tanımışsam bilin ki sebebi Zeki Bey'dir.
   Hemen aklıma geldi. Belediyemiz Zeki Bey'le Seyfi Bey'i görevlendirsin, birlikte her gün bir köye gitsinler. İntibalarını yazıya döksünler. Sonra da kitaplaştırsınlar. Ortaya muazzam bir eser  çıkar. Müthiş bir hazine olur, benden söylemesi. Adını da ben koyayım: “İki Yazarın Gözüyle Terme”.
   İşte Zeki Bey'le 6 Ağustos günü saat 15'te Reşadiye'de buluştuk. Hasret giderdik. Geliş istikametlerimiz farklıydı ve geliş amacımız da. Ben sağlık için gelmiştim, o ise merak için. Amaç farklı olsa da gönüller birdi. 
   Beraberce Reşadiye sokaklarını arşınladık. Lokantasında çorba içtik. Çayhanelerinde oturup çaylarımızı yudumladık, simit eşliğinde. Namaz kıldık, dua ettik. En önemlisi insanlarla tanıştık, hasbihal ettik. Yazar, şair, öğretmen ve seyyah kimliğimizle epey dinleyici bulduk. Bizi, can kulağıyla dinleyen çok oldu. Hatibi konuşturan muhataptır. Bizi, kıyafetlerimizle karşıladılar, bilgimizle ağırladılar, görgümüzle uğurladılar. Birer kültür elçisi gibiydik. Elçiliğimizin hakkını verdik diye düşünüyorum. İkimiz de sohbet ettiklerimize kitap hediye ederek anı ölümsüzleştirdik.
   İki DOST olarak, Reşadiye sokaklarını arşınlarken, kültür, coğrafya, medeniyet, eğitim, beşeri ilişkiler… üzerine derin derin sohbet ettik. Yabancı gözüyle “Reşadiye Daha Nasıl Güzel Olur” muhtevalı rapor bile hazırladık.
   Gezmenin zekâtı yazmaktır. Zeki Bey, Reşadiye üzerine iki yazı yazarak zekâtını fazlasıyla ödedi. Zekâtı ödeme sırası bana gelmişti. Böyle bir yazı yazarak zekâtımın bir kısmını ödemiş oldum. 
   İnşallah tamamını ödemek nasip olur.