Seyfi GÜNAÇTI

Tarih: 16.10.2024 17:18

ŞAPKAM IRMAĞA DÜŞTÜ!

Facebook Twitter Linked-in

 Yıllar önceydi. “Yıllar önce” dedimse öyle 60-70 yıl öncesi değil.
Henüz Sağlık Ocağından (Aile Hekimliği) Cuma Pazarına geçişi sağlayan köprü yıkılmamıştı. Çınaraltı çay evi önündeki, şehri taşkınlardan korumak için yapılmış olan istinat duvarı devrilmemişti. Hatta Pazar Camisi batısındaki parktan Yenimahalle'ye geçişi sağlayan yaya köprüsünü de henüz sel götürmemişti. 
Az kalsın unutuyordum, Terme Lisesi binasının yanından (O yıllarda Terme Lisesi binası, okullar bölgesindeki ilk okuldu) Sarayköy yoluna geçişi sağlayan köprü de yerindeydi. 
İşte o yıllarda Ordu-Samsun karayolu üzerindeki köprüden okullar bölgesinin sonuna kadar olan mevkide ırmağın kenarlarına iki taraflı beton duvar yapılmıştı. 
Bir gün eski köprüden geçerken rüzgâra gafil avlandım; şapkam başımdan uçtu ve ırmağa düştü. Çok pahalı değildi ama “mal canın yongasıdır” demişler, şapkamı ırmaktan alabilmek için ırmak boyunca koşmaya başladım. 
Şapka ırmakta sürükleniyor, ben koşuyorum. Su kabarık değil ve hızlı da akmıyor. Lâkin şapkama ulaşamıyorum. Aslında şapka ile aynı hizaya geliyoruz da şapkamı sudan alamıyorum. Çünkü yüksek duvarlardan ırmağa inen bir merdiven yok. Atlamaya da cesaretim yok; o kadar yüksekten atlasam bacağım kırılabilir. 
Bir yolunu buldum ve ırmağa indim diyelim; yukarı nasıl çıkacağım?
“Yorgan gitti, kavga bitti” derler. Lâkin şapka gitti ama sorun bitmedi. Irmağa bir çocuk düşse ve su da az kabarık olsa, çocuğu kurtarmak için kim ırmağa atlar? Hadi diyelim atladı, “Ben bu çocuğa ulaşırım ama onu nasıl yukarı çıkarırım?” diye düşünmez mi?
“Büyüklerimiz en iyisini bilir” derler ya, bizim mühendislerimiz de her şeyi (!) düşünmüşler ve faydalı (!)bir istinat duvarı projesi çizmişler. Selin alıp götürdüğü köprüleri ve çöken istinat duvarlarını hatırlayınca bilmem siz nasıl düşündünüz?
Geçmişte istinat duvarları inşaatı devam etmekteyken bir öğretmen arkadaşın (E.K.), Erzurum'da yaşayan babası oğlunu ziyaret için Terme'ye gelir. Bir gün ırmak boyunda yürürken kendini duvar yapım çalışmalarının olduğu yerde bulur. Kendisi eski bir duvar ustasıdır. İnşaattaki hatayı görür. İşin başındaki yetkiliyi uyarır; “Ben duvar ustasıyım. Böyle yaparsanız, çok gitmez bu duvar yıkılır” der. Lâkin onu dikkate almazlar.  Bir de “Amca sen bu işlerden anlamazsın!” derler. 
Daha yirmi yıl dolmadan duvarlar yer yer yıkılmaya başlayınca kimin işten anlayıp kimin anlamadığı belli olur. Bunu bana anlatan öğretmen arkadaş hâlâ Terme'dedir; sorabilirsiniz.
Gelelim günümüzde inşaatı devam etmekte olan istinat duvarlarına. 
Terme Irmağı'nın doğu yakasındaki karayolu köprüsünden, Sağlık Ocağının karşısına denk gelen Sıla Sokağın hizasına kadar olan bölümün duvarları yapılmış bulunuyor. Duvar yapılmadan önce fore kazıkların çakıldığını gördük. Bu yüzden rahatlıkla “sağlam” raporu verebiliriz. 
Benim üzerinde durmak istediğim konu; şapkam tekrar ırmağa düşerse ne yaparım? Yeni sistemde de ırmağa iniş merdiveni yok! Tehlikeyi göze alıp ırmağa atlasam, duvara tırmanma ve yukarı çıkma şansım yok! Demem o ki, projeyi çizen mühendisler bu ayrıntıyı niçin düşünmezler? Acaba bu duvarın ustası Mimar Sinan olsaydı, o da ırmağa iniş-çıkış merdiveni yapmaz mıydı?
Önerim; her türlü durum göz önüne alınarak elli metrede bir merdiven yapılmasıdır. İşte geçen hafta Samsun'a gidişimde DSİ'ne uğrama imkânım olsaydı bunu söyleyecektim. Bir de duvarın ırmağa bakan yüzünün doksan derece dik değil, eğimli açıda olması gerektiğini düşünüyorum. Tabii en iyisini büyüklerimiz bilir!
Şimdi diyorum ki; benim başıma gelen sizin de başınıza gelebilir. Hem de benimki gibi kaybınız bir şapka ile sınırlı kalmaz, daha değerlileriniz ırmağa düşebilir!
Bir arkadaşımız, “Geçen haftaki yazında ırmak ıslah çalışmasına değinmişsin ama kısa geçmişsin. Bu konuyu işlemeni istiyorum. Çünkü bizim evlerimize de dokunuyor” dedi. 
Bu, derin ve netameli bir konu. Fırsat bulursam ileride o konuya da değinirim.
(Not: 10.03.2010 tarihli “Merdivenin kaç ayak?” başlıklı yazım da aynı konudadır.)
 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —