Giresun'un Çamoluk ilçesinden yola koyulma vakti gelmişti.
Çamoluk'tan bir yere gidilecekse oraya gittiğiniz yoldan geri dönüp daha sonra nereye gidecekseniz bir tabela bekleyeceksiniz. Çünkü Çamoluk için “Girişi olup çıkışı olmayan ilçe” tabiri kullanılmıştır.
Çamoluk'a Alucra üzerinden gelmiştim. Dolayısıyla aynı yoldan bir miktar tekrar geri dönecek sonra yol ikiye ayrılınca Alucra tarafına değil de diğer taraftan gidilecek yere gidecektim.
Hedefteki ilçe Şiran'dı. Çamoluk ile Şiran yolunun ne kadar kıvrımlı ve tenha olduğunu tarif etmek mümkün değil. Daha yolun başında kâh karşımda, kâh sağımda ve solumda bulunan yarlar ve yükseklikler sizi kendinizle baş başa bırakıyor. Yol boyu uzaktan görünen tepeler ve bir tarafınızda bulunan uçurumlar…
Tek başıma, yaklaşık yarım saati aşkın ve hiçbir taşıtla geçişmeden rampa denilen bir yokuşu iniyordum. Etraf yeşil, gökyüzü mavi ve yol siyahtı. Ve tenha…
Sonunda beni Şiran'a götürecek anayola ulaştım. Hatıralarıma farklı dakikalar daha katmış oldum. Anayola ulaşınca kendimi güvende hissettim. Ve bir süre sonra Şiran'da buldum kendimi.
İlçeye vardığımda günlerden neydi hatırlamıyorum. Ancak pazarı kurulan gün olmadığını düşünüyorum. İlçeyi önce yaya olarak dolaştım. Şehrin ortasından akan bir derenin üzerinde kurulan köprüden geçtiğimde orada bulunan vatandaşlara “Bu derenin ismi ne?” diye sordum. Bana baktılar ve “Dere işte” dediler. Aralarından biri ise “Şiran deresi” gibi bir şeyler söyledi.
Bu tür manzaralara alışıktım. Günümüz insanı artık yaşadığı çevrenin coğrafi özelliklerini bilmiyordu. Sadece bildikleri yaşadıkları yerin ismiydi. Bu sadece Şiran'a mahsus bir özellik değildi.
Otomobillerin çarşı ortasında alelade park edilmesini, ilçede bulunan bir alışkanlık olduğunu düşünüyorum. Pazar kurulan günü ise tahmin etmek bile istemiyorum.
Şehri biraz dolaştıktan sonra yolum Şiran Halk Eğitimi Müdürlüğüne düştü. Beni orada Ayhan Doğan Bey karşıladı. Vakit öğle olduğu için ara tatil esnasında uğramıştım. Ayhan Doğan Bey benimle çok ilgilendi. Önceliğimiz Şiran olmak üzere epey sohbet ettik. Ayhan Doğan Beyi asla unutmam mümkün değil. Çünkü ben diğer ilçeleri gezmek için Şiran'dan ayrılmıştım. Çalışmalarım bittikten sonra Tirebolu Öğretmenevinde kalmak üzere yola çıkmıştım. Vakit geceydi. Ben tenha yollardan geçerken birden Ayhan Doğan Bey beni aradı. Halımı hatırımı sorduktan sonra bir ihtiyacım olup olmadığını sordu. Gerekirse yardımcı olabileceğini belitti.
İçimden, “İşte Anadolu insanı” dedim. Bu insani davranışı hafızama kazındı. Buna benzer az da olsa karşılaştığım şeyler olmuştu. Bu durum aklıma geldikçe Ayhan Doğan Beye gıyabında teşekkür ediyorum Tabii dua da…
Halk Eğitim Binasının giriş katında Şiran İlçe Halk Kütüphanesi vardı. Bir an oraya da uğramak istedim. Kurumda görevli olarak Melike Altay Hanımefendi vardı. Mevsimin yaz olması kütüphanelerde okur sayısının azalması demekti.
Melike Altay Hanımefendi ile Şiran ilçesi ve kitap başta olmak üzere sohbet ettik. Melike Hanım kütüphane için hayallerini de anlattı. Okuma oranının artması için yaptığı ve yapacağı çalışmalar hakkında bilgi verdi. İdealist bir yapısı vardı. Hedefi olan insanların başarılı olma ihtimali her zaman fazladır. Hayalleriniz yoksa hedefleriniz de yoktur. Hedefleriniz yoksa bir atalet içindesiniz demektir. Melike Altay Hanımefendinin, kurumu ile ilgili hayalleri de hedefleri de vardı. Bir okur ve eğitimci olarak çok memnun oldum.
Üstat Cemil Meriç; “Kitap istikbale yollanan mektup…” demişti. İstikbal yani geleceğe…
Bu hususta Melike Altay Hanımefendi elinden gelen gayreti gösteriyordu. Eminim ileride çok güzel projelere imza atacak. Bundan eminim.
Bu arada çat kapı girdiğim bir ortaokulun müdürü elinde çekiç ve bazı aletlerle okulun tamirini yapıyordu. Bir şekilde ismini ve telefonu yazdığım yeri bulamadım. Onunla da eğitim ve Şiran üzerine konuşmuştuk. Ve tatilde okulun eksiğini gidermek için çalışıyordu. Kendisine gönül dolusu selamlar iletiyorum.
Son olarak; Ayhan Doğan, Melike Altay ve bütün Şiranlılara gönülden selamlar.