Ne zaman daha önce gitmediğiniz bir şehre giderseniz sizi en işlek caddesi karşılar. Siz etrafı dikkatli gözlerle hayran hayran seyre dalarsınız. Sonra orayı terk ettiğinize o şehir hakkında aklınızda kalan yer ilk karşılaştığınız yer olur.
Bu gayet tabii bir durumdur. Çünkü bir yere ilk defa gitme kararı vermişken önce hayal edersiniz. Daha sonra o şehre ulaştığınızda ya hayal kırıklığına uğrar, ya da hayran olursunuz. Çünkü hayal ile hakikat birbiriyle örtüşmez çok zaman.
Bazı kişiler vardır ki şehre topyekûn bakar. Sadece en işlek caddesini değil; o caddeye bağlı tali cadde ve sokaklar da o kişinin ilgi alanı içinde olur.
Bütün seyahatlerimde şehrin tamamına yakın yerlerini görmeden karar vermem. Çünkü gördüğün güzellikleri şehrin bütününe ait sanırken, bazen de olumsuz olarak gördüğün şeyler hafızada yer eder ve orası hakkında hakkaniyetli bir karara varmamış olursun.
Daha önce şehir hakkında yazdığım yazılarda bazı olumsuzluklardan bahsetmiş olsam da şehrin bütünü hakkında da birkaç satır daha yazmak gerekiyor.
Bence şehir sadece görünen yüzü ile değerlendirilemez. Binalar surettir. Ancak bir “siret” vardır ki asıl o dur. Bir bu kelimeyi bu yazıda “gönül” olarak tercüme edeceğiz.
Her ne kadar 'siret' kelimesi 'gönül' kelimesi ile aynı değilse bile gönlümden öyle geçti.
Reşadiye'nin işlek caddelerinin dışında olan ara sokakları da gezdim. Şehir temizdi. Karmaşık bir yapısı yoktu. Ferah bir havası vardı.
İnsanın bol olduğu yerde bazı kargaşaların olması normaldir ki bu ülkenin bütün şehirleri için geçerlidir.
Gezdiğim bütün tenha caddeler bana “Asıl biziz” diyordu. Bakmayın siz oralarda insanların az olduğuna bir nevi kemiyet keyfiyet meselesi bu. O cadde ve sokaklarda bulunan işyerleri, orada çalışanlar, oralara ihtiyacını görmek için gidenler şehirle dilsiz konuşur. Çünkü o sakalar insanlara çok şey söyler.
Gösterişten uzak, gözün unuttuğu ancak gönlün hiçbir zaman unutmayacağı yerlerdir oralar. Gün gelecek oralar da şenlenecek. Ancak işlek bilinen caddelere göre daha anlatılır hikâyeleri ve hatıraları olacaktır. Çünkü o yerler şehrin ruhunu yansıtır.
Hele biraz daha uzaklaşınca terk edilmiş haneler göreceksiniz. O haneler ki şehrin nüfusu onda biri iken ilçeye ruh veren yapılardı. Hatta içindekiler orayı terk etseler bile ruhlarını hala korurlar. O bizim “metruk” diye isimlendirdiğimiz binalar bir zamanların şen şakrak haneleriydi. Şimdi mazisi ile baş başa kalmış bu haneler ancak kendilerini anlayanlar ile konuşabilir.
Reşadiye bir mazi şehri aslında. Bunu hissettim sokak sokak, cadde cadde….
Reşadiye bir gönül şehri… Bina bina, muhit muhit…
Reşadiye bir gönül şehri… Yol yol, iz iz…
Reşadiye bir gönül şehri… Yaşlı yaşlı, çocuk çocuk…
Reşadiye bir gönül şehri… Ağaç ağaç, yaprak yaprak…
Reşadiye bir gönül şehri… Sır sır, malûm malûm…
Reşadiye bir tarih… Yazısı sevgiye yazılmış, metni gönül ile okunan…
Reşadiye sadece beden ile değil ruh ile yaşanılan bir şehir.
Siz surete bakarken sirete de bakın…
Göz ile değil, gönül ile bakarsanız size çok şey söyleyecek. Zaten siz de anlayacaksınız söylediklerini.