Ocak ayının son günleri olmasına rağmen güneşli bir gündü. Ülkede kışın en şiddetli geçmesi gereken zamanlar olmasına rağmen iklim olarak sanki bir sonbahar mevsimi yaşanıyordu.
Sabah daha ışımadan Ünye'den yola koyulduk. Maksadımız gün ağırına kadar önce Fatsa'ya, sonra da Fatsa'ya bağlı tarihi bir mahalle olan İslamdağ'a, daha sonra da Kumru üzerinden Korgan'a ulaşmaktı.
İlk defa kültürel maksatlı bir seyahatte yalnız değildim. Yanımda genç bir tarihçi olan Barbaros Çavuşoğlu vardı. Daha önce iki defa ziyaret ettiğim bu iki ilçeyi bir defa daha ziyaret etmeye karar verdim. Sanırım bundan sonra bazı aralıklarla ziyaret edeceğim.
Sabahın ışıkları daha etrafı aydınlatmadan yola çıktık. Yaklaşık yarım saat denizi sol yanımıza alıp gittik. Fatsa'ya gelince Karadeniz'i arkamıza alıp ilerledik.
Ocak ayının bitmesine daha üç gün vardı. Karadeniz'de kışın şiddetli geçmesi beklenen zamanlardı. Ancak bu sefer güneşli bir gündü. Yol boyu sağlı sollu bahçeler ve tarlalar geçtik.
Karadeniz'in özelliğinden olmalı ki kışa rağmen yeşillik hâkimdi. Ancak ara sıra kırağı tutmuş çimenler bize mevsimi hatırlatıyordu.
Ve sonunda İslamdağ denilen mahalleye ulaştık. Daha önce burada bir saatlik bir vaktim geçmişti. İlk intiba olarak bir de yazı yazmıştım. Elimde mahalleyi konu alan Terme Bilgi Gazetesi olduğu halde çay ocağına uğradık. Beni hatırlamadılar. Ben elimdeki gazeteyi onlara gösterip, “Bu kişiler burada değil mi?” diye sorduğumda “evet” dediler. Sonra oradaki kişiler ile çevre hakkında sohbet ettik.
Sohbetin konusu mahallenin tarihi ve sosyal durumu üzerine oldu. Bunlar daha sonra ayrıca kaleme alınması gerekli konular. Bu sefer meseleye biraz sathi bakarak, hülasa edelim istedik.
Çay ocağından sonra İslamdağ İlkokulu'na uğradık. Karne tatili olsa bile idareciler okulda oluyordu. Bizi okulun Müdür yardımcılarından Kerem Aksoy karşıladı. Üç eğitimci bir arada sohbet ettik. Daha sonra Kumru istikametine doğru yola koyulduk.
Kumru'ya vardığımızda uğramamız gereken bazı yerler vardı, oralara uğradık. Sonra Kumru'nun tarihi camisi olan Kumru Samur Camii ve haziresini görmeye gittik. Yapılış tarihi kitabesinde 1895 yılını gösteriyordu. Caminin ana caddeye bakan tarafı tam bir izbelikti. Hazire bakımsızdı. Son zamanların nevzuhur âdetiyle yapılmış musalla taşlarının caminin tarihi dokusuna zarar veriyordu. Onların seyyar olarak yapılıp cenazelerde oraya getirilmesi daha münasip olurdu.
İki caminin avlusu ortaktı... Tarihi camiye hüzün ile bakıp oradan ayrıldık. Belki bir gün bir sahibi çıkar da son zamanlarını huzur içinde geçirir umuduyla Kumru'dan ayrıldık. Fazla kalmamızın bir manası yoktu.
Kumru'yu Korgan'a bağlayan yolu takip edip Korgan ilçesine doğru hareket ettik. Yanımda buluna tarihçi öğrencim ile yolun ilk kısmını sükût içinde geçirdik. Ne konuşacaktık ki…
Epey yol aldıktan sonra Aşağı Damlalı Şehit Zekeriya Yatı İlkokulu'na uğrayıp Okul Müdürü Bülent Yılmaz ile okul ve öğrenciler hakkında sohbet ettik. Zaten okul tatildi. Hava güneşliydi ve okulun bahçesinde etrafı seyrettik. Okul Müdürü Bülent Yıldız ile vedalaşıp tekrar yola koyulduk.
Bu sefer yolumuz üzerinde Yukarıdamlı Şehit Adem Öğlü İmam Hatip Ortaokulu vardı. Okula vardığımızda; oradakiler okulu ikinci döneme hazırlamak için hummalı bir çalışma içindeydi. Özellikle Cem Özcan Bey elinde boya fırçası ile okulun salonlarını boyarken rastlamamız eğitim açısından harika bir manzaraydı. Aslında hasret kaldığımız bir durumdu. Ne kadar güzel değil mi bir idarecinin paçaları sıvayıp okulun fiziki gelişmesine de katkıda bulunması…
Cem Özcan Beyi yürekten tebrik ediyoruz. Çalışanı alıkoymak bir eğitimci için bize uymazdı ve biz oradan hemen uzaklaştık. Bir gün oralara yolum tekrar düşerse bu sefer Cem Özcan Bey'i tebrik ederek başlayacağım lafa. Cem Özcan gibilerine bu ülkenin çok ihtiyacı var.
Korgan'a az kalmıştı. Bizi, Kumru'daki kâbustan kurtaran Cem Özcan Beye teşekkür ederiz. Keyfimiz yerine geldi bir nebze.