İlçemizde bir okula adını veren şair Yahya Kemal Beyatlı, 2 Aralık 1884 yılında Üsküp’te doğmuş, 1 Kasım 1958 yılında İstanbul’da ölmüştür.
Türk edebiyatının en meşhur şairlerinden biridir. Ömründe hiç kitap yayınlamamıştır. Öğretmenlik, Büyük Elçilik ve Millet Vekilliği yapmıştır.
En önemli şiir kitabı “Kendi Gök Kubbemiz” ölümünden üç yıl sonra 1961 yılında yayınlanmıştır.
Şair ve yazarlığının yanı sıra nüktedan özelliği ve hazır cevaplılığıyla tanınır. Hiç evlenmemiş, hiç evi olmamış, ömrünün son zamanlarını Park Otel’de geçirmiştir.
Yahya Kemal’e sorarlar:
“Üstat, Ankara’nın nesini beğeniyorsunuz?”. Yahya Kemal hiç duraksamadan cevap verir:
“İstanbul’a dönüşünü”.
Yahya Kemal, şiirini gelenek üzerine oturtmaya çalışırken bir ara divan tarzı şiirler de yazar. Bu şiirleri okuyan Ziya Gökalp onu:
“Harabisin, harabati değilsin,
Gözün mazidedir, ati değilsin”, diye eleştirince, Yahya Kemal, hemen şu cevabı verir:
“Ne harabi ne harabatiyim,
Kökü mazide olan atiyim”.
Bir lokantaya giren Yahya Kemal, hemen yemek listesini alıp okumaya başlar:
“Tatar böreği, iç pilav, zeytinyağlı enginar, kuzu fırın, badem tatlısı, Terme pidesi, kaymaklı kadayıf…” derken, okumayı kesip arkadaşlarına döner:
“İşte okumaya dayanamadığım en lezzetli eser!”.
İri cüssesi ve yemeğe düşkünlüğüyle tanınan Yahya Kemal ile ince, uzun, zayıf mı zayıf görünen Muammer Karaca, Park Otel’de karşılaşırlar. Yahya Kemal, Muammer Karaca’yı tepeden tırnağa süzdükten sonra:
“Muammer, nedir bu halin? Seni gören memlekette kıtlık var sanacak”, deyince bir kahkaha atan Muammer Karaca, hemen şu karşılığı verir:
“Seni gören de bu kıtlığın sebebi sensin sanacak, üstat”.
Bir kahvede, Yahya Kemal heyecanlı heyecanlı konuşarak Mehmet Akif’e bir şeyler anlatmaktadır. O sırada kahveye ortak bir tanıdıkları girer. Patavatsız konuşmasıyla ünlü olan bu adam, Yahya Kemal’e bakarak:
“Yine ne yalanlar atıyorsun Üstat?” diye lafa dalınca, Yahya Kemal, durup adamı şöyle bir süzdükten sonra:
“Seni övüyordum” der.
Yolda bir eski tanıdığıyla karşılaşan Yahya Kemal, hoşbeşten sonra birden:
“Bu akşam yemeğini benimle yer misin?” diye bir teklifte bulunur. Bu beklenmedik teklif karşısında, çok şaşıran ve sevinen tanıdığı:
“Hay hay, çok memnun olurum!” bunun üzerine Yahya Kemal, muzip muzip gülerek:
“İyi öyleyse “ der, “bu akşam size geliyorum”
Yakın bir dostu, karşılaştıklarında Yahya Kemal’e “nasılsın?” diye sorunca, Yahya Kemal şöyle der:
“Doktorlara sorarsanız karaciğer mükemmel, kalp mükemmel, böbrek mükemmel, tansiyon mükemmel! Yalnız ben berbat bir haldeyim!”
Onun tatlı tarih sohbetlerini dinleyenlerden biri bir gün:
“Üstat, sen öldükten sonra da yaşayacaksın” deyince Yahya Kemal hemen karşılık verir:
“Canım efendim, hayatta iken yaşamak yok mu?”
Yahya Kemal yalnızlığı sever, mümkün olduğunca yalnız kalmaya çalışır. Bir gün yolda karşılaştıkları bir arkadaşı:
“Dün akşam sana uğrayacaktım, rahatsız ederim diye vaz geçtim” deyince Yahya Kemal şu karşılığı verir: “Sağ ol”
Behçet Kemal Çağlar’a, “Yahya Kemal?’’ demişler:
“İstanbul’un sekizinci tepesi” demiş.
Yahya Kemal’e Cenap Şahabettin’i sorarlar, şu karşılığı verir:
“Şiirden anlamazdı, o kadar anlamazdı ki, anlamadığını da anlamazdı!”
Yahya Kemal, bir sohbetinde kendisini “talihsiz” olarak niteleyince “neden üstat” diye sormuşlar.
O da şu cevabı vermiş: “Talihli bir adam olsaydım Aralık’ta doğmazdım.”