Bugün, 14 Mart 2025 Cuma

Zeki ORDU


YAMİÇOĞULLARI (GÜNAÇTI'LAR)

YAMİÇOĞULLARI (GÜNAÇTI'LAR)


 Kadim dostum, ehli kalem ve kelâm sahibi, eğitimci yazar Seyfi Günaçtı'nın “Yamiçoğulları /Günaçtı'lar” adlı eserini ibret ve ilgi ile okudum. Öncelikle böyle bir eseri kültür tarihimize kazandırdığı için kendisini tebrik eder; adımıza imzalayıp hediye ettiği için de teşekkür ederim. 
Eserin bana ulaşma hikâyesi de bir hayli dikkat çekiciydi. Fakat bu mevzu hakkında ileride münasip bir zamanda yeniden bir yazı daha yazacağımı söylemeliyim. Tabii bunun tarihini ben de bilmiyorum.
Kitabımızın ismi yazının başlığında belirtildiği gibi. Kitabın teknik açıdan değerlendirecek olursak şu özelliklere sahip: Kitap 16x22 ebadında 142 sayfa, birinci hamur kâğıt üzerine siyah-beyaz ve renkli fotoğraflar ile zenginleştirilmiş. Kitapta geçen kadın isimleri kırmızı, erkek isimleri ise koyu siyah olarak yazılmış.
Kitap her ne kadar bir sülale ismi taşısa da satır aralarında bir devre ışık tutacak bilgilere sahip. Tabii bir okur olarak kitapta adı geçen kişilerin kim olduklarından çok yaşadığı yer, yaşama şartları ve bazen de kişisel özellikleri daha dikkat çekici buldum. Çünkü bir devrin acılarını, hayallerini, coğrafyasını, demografik yapısını ve ekonomisini ele almış. Tabii mimari yapısı ve ticari hayat da konu edilmiş. İşte benim için ders alınacak taraflar burasıydı.
Önceleri yer bulma çabaları ve derken Şahmelik köyüne yerleşmiş bir sülalenin; bazen hüzünlü, bazen ibretlik yanlarını okuyacaksınız.  Ekonomik sebeplerle parçalanmış aileler, hayatta kalma çabaları, zamanın acımasız şartlarına karşı verilen mücadele, sabır, şükür, dirayet ve iradenin insan hayatındaki yerini anlayacaksınız. Bu kitap sadece bir sülalenin değil döneme ait insanlarında nasıl bir çarkın içinden geçtiğini anlatıyor.
Önce kişi isimlerinden bahsetmek istiyorum. Yaklaşık bir asır önce; Hüseyin, Hasan, Ali, Fadime, Ayşe isimleri dikkat çekerken; son zamanlarda; Arda, Figen, Çiğdem, Füsun gibi isimlere da rastlanmış. Kitapta “kronolojiye” dikkat edilmiş. Bu da devir hakkında okur daha gerçekçi bilgilere sahip olma şansına sahip olmuştur.
Yazarımız eserini vücuda getirirken bütün teknolojik imkânları kullanmış. Gerek sosyal medya, gerek görüşme yoluyla, gerek telefonla ve devrine ait yazılı kaynakların taranmasıyla mümkün olan “doğru” bilgiye ulaşma yolu tercih etmiştir.
Bu tür eserlerde yaşayan kişilerin kaynak olma özelliğidir. Ancak bazı kişilerin bu hususta ketum olması yazarımızın işini zorlaştırsa da umudunu ve bilgiye ulaşma gayretinden taviz vermemiştir. 
Bu arada yazar; bir köyde doğup seneler içinde “Doğduğun yer değil de doyduğun yerin ehemmiyetine” göre farklı yerlere dağılmış ve hatta zaman içinde irtibatları kopmuş akrabaların bir kısmını gün yüzüne çıkmasına yardımcı olmuş.  Bu vaziyet gerçekten yürek burkucu bir durumdur.  Başta İstanbul olmak üzere ülkenin muhtelif yerlerine dağılmış olan “Günaçtı'lar” bir süre sonra birbirleriyle irtibatı kopmuştur. Kısaca gurbet kendilerine sıla olmuştur.
Ne hazin şeydir köklerinin bulunduğu yerde olamamak… Ne hazin şeydir aynı soy isimli kişilerin birbirlerini tanımaması... Ne hazin şeydir çocuk yaşta bulunduğun topraklardan ayrılıp kalıcı bir yer aramak... Ne hazin şeydir insanın kendi ülkesinde sürgün hayatı yaşaması…
Daha göçlerin başlamadığı zamanlar çocukların oyunları özellikle köy menşeli kişileri çocukluklarına götürmektedir. Pınarlardan su içmek, bahçelerde türkü söylemek…
Bazen mecburi izdivaçların olduğu dönemlerde bazen de mücbir sebeplerden dolayı boşanmalar olmuştur. Her şeye “hayatta kalmak için ayakta kalma” mücadelesi başlamıştır. 
Bu eserin birçok yeri yeni bir hikâye konusudur. Her ne kadar hususi bir çalışma gibi görünse de aslına bakılırsa daha doğrusu gönül gözüyle okunursa hiç de hususi olmadığı ortaya çıkar. Kısaca kitap bir devrin fotoğrafını çekmiş.
Bu eseri okurlarla buluşturduğu için Seyfi Günaçtı'yı bir defa daha tebrik ederim. Kendisinden nice eserlere imza atmasını temenni ederim.