Bugün, 29 Eylül 2024 Pazar

B.Rahmi ÖZEN


YARALI SERÇEM - 1

YARALI SERÇEM - 1


 [Fatsa'nın Çatalpınar mahallesinde inşaattan düşerek felç olan bir adam, karısı ve lisede okuyan kızı; bütün umutlarını yitirince çareyi birbirlerine sarılıp ağlamakta bulmuşlar. 'Ah gariplik, ah yokluk, ah çaresizlik!' diye feryat etmişler. Feryatları göklere ağmış, lakin hiç kimse seslerini duymamış. Kızları, gecenin birinde; 'Kurtar beni öğretmenim!' çığlığıyla uyanmış. Meğer rüya bir görmüş. Ve rüyasını annesine anlatmış. Annesi; 'Bunca sıkıntı ve gözyaşımızdan sonra hayırlı bir rüyaya benziyor!' demiş. Aynı gün kızları, okul çıkışımda; 'Gelirse bir medet Edebiyat Öğretmenimden gelir,' umuduyla beni takip ederek evimin adresini öğrenmiş ve ikinci gün annesini bize göndermiş.]
 Soğuğu şiddetli bir şubat ayı... Okuldan evime geldiğimde tanımadığım bir kadının eşime anlattığıydı bu öykünün ilk bölümü. Kadının kızı, Lisede edebiyat derslerine girdiğim öğrencim imiş... Kadın, bize gelişinde beni evimde bulamadığı için eşime anlattıklarının aynısı ertesi gün gelip bana da anlattı. Çileli yüzü riyasızdı ve öyküsünü doğruluyordu.
Bir inşaatta sigortasız çalıştırılan eşi, inşaattan düşmüş, beli kırılıp felç olmuş. Adam, çalışamaz duruma düşünce ailecek bütün yaşama umutlarını yitirmişler. İnşaat sahibi, yasal haklarını kullanmamaları için ellerine bir miktar para sıkıştırmış. Kadıncağız, bu parayla 'Sütlerini satıp geçiniriz,' umuduyla bir kısmı peşin, bir kısmı vadeli iki inek satın almış. Aile, hayatını sürdürmek için bütün umutlarını bu iki ineğe bağlamış. Zaman su gibi akmış, kalan borçlarının vadesi gelip çatmış, lakin alacaklıya verecekleri parayı bulup ödeyememişler. Borç olarak alıp ödemeyi düşündükleri kimselerden umdukları parayı alamayınca çaresiz kalmışlar.
Alacaklı adam, parasını almak için birkaç kez kadının kapısına gelip-gitmiş. En sonunda sert mizacıyla; 'Size on gün mühlet veriyorum. On gün içinde paramı ödemezseniz ineklerimi alır giderim. Peşin verdiğiniz para da yanar!' demiş. 
Kalan borçlarını vermek için kadıncağız ve kızı; 'Akraba ve komşularımız halimizi görüyor, insanlık ölmedi ya,' deyip 8 ay sonra vermek kaydıyla borç para istemişler. Kime gitmişlerse elleri boş dönmüşler. Ne seslerini duyurabilmişler kimselere, ne kimseler anlayabilmiş onları. 
Sonra bir gece yukarıdaki acı öykü ve kızının rüyası yaşanmış bir gece. 
Kadıncağız, bana yaşlı gözleriyle öyküsünü anlatırken;
“Gariplik bu, Öğretmenim! Yoksulluk. Ne sesimiz duyuldu, ne çığlığımız.” diyordu.
Kadın, ineklerin kalan borcunu ödemek için aylığımın iki katını benden ödünç istemeye gelmiş. O, çaresizliğini anlatırken çektiği acılar yüreğime vurmuş, yanaklarından çenesine doğru akan gözyaşları bağrımı delmişti. 
Öğretmenliğe atanalı 3 yıl olmuş yeni bir öğretmendim. Eşim çalışmıyor ve kirada oturuyordum. Para biriktirip ileriki yıllarda başımızı sokacak küçük bir evimiz olsun istiyorduk. O yüzden bu çaresiz kadına verecek kadar birikimim vardı.
Kadıncağız; ‘Kızım, sizin lisede öğrenciniz,’ diyordu ama bir türlü kızının adını ve sınıfını söylemiyordu. ‘Öğrencimse adını ve sınıfını söylemekten niçin kaçıyorsunuz?’ dediğimde; ‘Kızımın ümitleri boşa giderse utanır ve ezilir,’ diyordu.