Hiç tanımadığım birinin bu ağır dileği karşısında hemen karar veremedim. Kızının sınıftaki hâl ve hareketleri kendini belli edebilir, o zaman kim olduğunu anlarım diye kadından iki gün mühlet istedim. Kadıncağız, evimden ayrılırken gözlerimin içine bakmış ve ; 'Kızımın bütün umutları sizdedir, Öğretmenim!' demişti.
Kadının anlattığı acı öyküden sonra o gece benim de, eşimin de gözlerine uyku girmedi. Onlara bu iyiliği yapmazsam ineklerinin elden çıkacağını ve kızının okuldan ayrılacağını söyledi. Kızınız, okuldan niçin ayrılacağını sordum.
“İnekler, elden çıkınca geçimimizi ne ile sağlayacağız?”dedi. “Yatalak kocama bakmak ve kızımı okutmak için evlere cam silmeye, halı temizlemeye ve merdiven akıtmaya tek başıma gittiğimde kazandığım parayla geçinemeyiz. Kızımla birlikte gidersek ancak geçiniriz. O yüzden onu okuldan almalıyım!” demişti.
Vicdanım: 'Bana ümit beslemiş öğrencimin okuldan ayrılmamasını sağlamak ve kadıncağızın sırtındaki ağır yükü paylaşmak erdemliliktir.' diye sesleniyordu.
İki gün sonra sabahın erken vaktinde kapımın zili çaldı. Kapıyı açınca o kadının utangaç yüzüyle karşılaştım. Küçük bir kapta getirdiği yoğurdu uzatt;
“Lütfen alın, Öğretmenim!” dedi. “Olsaydı başka şeyler de getirirdim, ama...” deyip utancından cümlesini tamamlayamadı.
Yardım bekleyen gözlerinden çenesine doğru süzülüp akan yaşlar, yüreğime saplanan iki kurşundu sanki. Çocukluğunda yoksulluğu yaşamış biri olarak o damlalarda nelerin gizlendiğini görür gibiydim. Beni can evimden vuran o damlalar gözyaşı değil, kadının öz yaşıydı.
Öğretmendim. Yani bin bir renkli çiçeğin bahçıvanıydım. Nerede bir filiz görsem dibine bir damla su vermeli, yaşamdan ve gelecekten umut kesmiş bu narin goncalara çiçek açtırmalıydım. Kadının yüzünden okuduğum öyküye göre rol olamazdı yaptıkları. Öğretmeninden geleceğine inanmış; suya hasret yanık bu tomurcuğu susuz bırakamazdım. İçimden bir ses bana; 'Verdiğimi geri almamayı da düşün; yaşamdan umudunu kesmiş bu goncanın dudaklarını suya kandır,' diye sesleniyordu. Benden bu erdemin geleceğine umut bağlamış öğrencimin yürek yangınını söndürmek benim için kutlu bir eylemdi.
Kadının eline ihtiyacı olan parayı uzattığım an, onun için müthiş bir andı. Yokluğun girdabında yaşama ait bütün can damarları kopmuş çaresiz o yüz, birden güneş gibi parlayıverdi. Çektiği acıların ağırlığıyla keder dolu yüreğinin tüy gibi hafiflediği yüzüne yansımıştı. Yaptığım iyilik, ona bir çift kanat olmuştu. Uçmaya heveslenen serçe palazı gibi sevinçten çırpınıyordu. Kapımdan bir ayrılsa hemen uçup gidecek, bir an önce borçlu olduğu adama borcunu ödeyip ineklerine kavuşacaktı.
Ayrılırken;
“Temmuz ayına kadar ineklerimin danaları büyür. Satarıp borcumu öderim, Öğretmenim!” dedi.
“Mühim değil bacım!” dedim. “Gayri getirmesen de olur.”
Yeryüzünün kutlu mesleklerinden birini icra ediyordum. Küçük yavruların beynine, yüreğine, geleceklerine şekil veriyordum. Bu genç kızın umutlarını yeşertmek için bir damla suyu ondan esirgeyemezdim.