Bugün, 18 Ekim 2024 Cuma

B.Rahmi ÖZEN


YARALI SERÇEM - 4

YARALI SERÇEM - 4


 Baharı dinlerken gözlerim ırmak misali akmış, sile sile mendilimde kuru yer kalmamıştı. 
“Peki!” dedim, 'Annene, öğretmenime adımı söyleme!' demişsin. Annen de kim olduğunu ve sınıfını bile söylemedi. Ya ismini bile söylemekten kaçınan tanımadığım birine karşı farklı davranıp sıkıntınıza çare olmasaydım?” diye sordum.   
Şaşırtıcı bir cevap aldım Bahar'dan.
“Öğrenciler, öğretmenlerin önüne kurulmuş bir kamera gibidir, Öğretmenim!  
Gözlerimiz, sizlerdeki nice derinlikleri görür. Ben, sizdeki derinliği görmüş ve size umut bağlamıştım. Bizlere karşı sıcak davranışlarınız, hoşgörünüz, yüreğinizdeki sevgi, beyninizdeki bilgileri bizimle paylaşmanız… Babamız gibi davranışlarınız, erdemliliğiniz... Size kim gelirse gelsin uzatılan elin boş dönmeyeceğini sezmiştim. Annem ve babam, rüyamı hayra yorumladılar. Utana-sıkıla annemi size göndermek zorunda kaldım ve siz beni yanıltmadınız, Öğretmenim!”
Bahar'ın dilinden dökülen sözler, beni bir kez daha dünyanın en mutlu insanı yapmıştı. 

Aradan 15 yıl geçmişti. Yaz tatilimi geçirmek için ailecek Terme'nin Karaçalı köyüne gitmiştik. Köydeki evimiz, devlet karayolunun hemen kenarındaydı. Yıllar önce dedem, evimizin önüne bir çınar ağacı dikmiş. O ağacın gölgesinde eşim ve çocuklarımla sohbet edip soğuk ayran içiyorduk. Evimizin karşısındaki otobüs durağında bir otomobil durmuş ve otomobilin içindekiler köy çocuklarına bir şeyler sorduğunu sezinlemiştik. Çocuklar, bizi gösterince otomobil hareket etmiş ve gelip karşımızda durmuştu. İçindekiler inip bize doğru gelmeye başlamıştı. Biri orta yaşını biraz geçmiş, biri genç bir bayan ve diğeri genç bir erkekti. Bize doğru gelirken Gülümsüyorlardı. Genç bayanı tanıyacak gibiydim. Bana yaklaştı, elimi öpmek için eğilirken davranışlarımdan tanıyamadığımın farkına vardı;
“Anladım, tanıyamadınız, Öğretmenim!” dedi. 
“Öyleyse tanıt!” dedim.
“Ben Bahar!” dedi. “Fatsa Lisesinden öğrenciniz.” 
“Bahar!” dedim.
Işıltılı yüzüyle sözlerine devam edip eski bir yangının küllerini eşmeye başladı; 
“Hatırlıyor musunuz, umutlarıma sarılarak annemi size göndermiştim de ineklerimizi sattırmamıştınız? Okuldan ayrılmamı önlemiştiniz. Daha doğrusu özverinizle bir ömür sürünmemi ve belki de kötü yollara düşmemi önlemiştiniz!” dedi. 
Heyecanlandım ve gözyaşlarımla o günleri hatırladım.
“O ineklerin sütü ve üreyen danaları, hem benim okuyup Doktor olmamı, hem de evimizin geçimini sağladı. Özveriniz olmasaydı Bahar diye biri olmayacaktı, Öğretmenim!” dedi.