Eski bir yangının külleri eşilirken yumak gibi birbirimize sarıldık. Annesini bize gönderdiği gün, gözyaşlarım içinde bu yaralı serçemin hayatındaki kara beneği yüreğinden silmek için ak duygularımla yıkamaya gayret etmiştim. Ben de öğrencim Bahar gibi bir zamanlar aynı acıları yaşamış biri olarak geçmişimi düşünmüştüm. Bahar'ı, mutlu görünce kendimi billur bir şelâlenin altında yıkanıp ağır bir kirden temizlendiğimi hissettim. Yaralı serçemin dudaklarından kulaklarıma akustiği mutluluk makamına ayarlanmış bu şelaleden akıp gelen su sesi, dünyanın en tatlı bestesi olmuş, ruhumu dinlendirmişti.
“Sahip çıkmayıp özveride bulunmasaydınız ne olurdum?” dedi. “Batmış, tükenmiş, yok olmaya mahkûm edilmiş aileme yardım elinizi uzatmasaydınız kim bilir Bahar kızınız hangi canavarların yemi olacaktı?” dedi. “Beni, ateşin kızıl yalımlarından kurtarmasaydınız peşimde dolaşan örgütlerinin kucağına düşmeme ramak kalmıştı. Şefkatli eliniz uzandı, Bahar kızınız kurtuldu.” dedi.
Bir damla suyla bir canı kurtarmak ne güzeldi. Kendisine sunduğum bir damla suyun anısına, ömür boyu bir öğretmenin şefkatli kanatları altında bulunmak istemiş, Doktor olarak görevli bulunduğu Silvan'da bir Edebiyat Öğretmeniyle yuva kurmuş. Yanındaki genç, eşiymiş.
Adresime gönderdiği son bayram tebrikinde 1990'lı yıllarda Irak-Kuveyt savaşı esnasında Türkiye'ye sığınan Iraklı Peşmergelerin sağlık sorunlarıyla ilgilenmek için görevlendirildiğini yazıyordu. Kartın geri kalan bölümüne;
“'Siz, dün Bahar'a umut olup onu kurtardınız. Bahar, bugün yüzlerce cana umut olmak için canla-başla çalışıyor, Öğretmenim! Ah, bir görseniz; çamurlar içinde nasıl çabaladığımı. Bir yanda kar, bir yanda tipi, bir yanda Silvan'ın dayanılmaz soğuğu yüzümü biçiyor. Kulaklarım, yanaklarım ve burnum buz kesiyor. O denli kötü şartlar altında görev yapıyorum ki; yüreğime işlemiş olduğunuz insan sevgisi olmasaydı, bu şartlarda burada doktorluk yapmaktansa büyük kentlerin eğlence dolu hayatına dönüp bir dükkânda tezgâhtarlık yapmayı tercih ederdim. Ne var ki; hastalıktan ölecekken önüme getirilen her çocuğun, sizin kucağınızda geldiğini kabulleniyorum; 'Sizleri, bu kara günler için yetiştirdik Bahar kızım!' diyen sesiniz kulaklarıma vuruyor. Tedavi edip iyileştirdiğim her çocuğun gözbebeklerinde gülümseyişinizi görmem, beni mesleğime yeniden bağlıyor!” diye yazıyordu.
Hayatının baharındaydı. Her an kurumaya ve kurutulmaya mahkûm taze bir filizdi. Bir damla suyu ondan esirgeseydim çiçek açamaz, meyve veremezdi. O, şimdi vatana ve insanlığa olan borcunu ödüyordu.
Gönüldü kutlu durak, gönüldü Çalap tahtı,
Bir damla su verince açıldı onun bahtı.