Hüseyin Rahmi Gürpınar, meşhur 'Anadolu Notları' adlı gezi kitabında şöyle bir anekdot anlatıyor.
Ünlü hikaye yazarımız Ömer Seyfettin, öğretmenlik yaparken okuduğu veya duyduğu bir sözün uzun süre etkisinde kalır ve onu sürekli tekrarlar dururmuş. O kadar ki bunu çevresindekilere adeta ezberletirmiş. Hatta bu durundan rahatsız olanlar bile olurmuş. Mesela bir gün diline '' alim başka, arif başka'' sözünü dolamış. Bununla meslektaşlarını imtihana bile tabi tutmuş.
Yazı yazmaya başladıktan sonra aynı durum bende de hasıl oldu. Ne zaman güzel bir söze rastlasam veya duysam uzun süre tesirinden kurtulamıyorum. Mütemadiyen tekrarlayıp duruyorum. Beynimde şimşekler çakıyor. Onunla ilgili hayalimde yazılar, hikayeler hatta romanlar yazıyorum. Bir nevi meslek hastalığı olduğunu düşünüyorum ve Ömer Seyfettin'e hak veriyorum.
Kütüphanemde bulunan Malatya Valiliğinin 2007 yılında çıkardığı ''Seçme Sözler'' kitabını karıştırıyordum. İçinde çok güzel özlü sözler var. O zamanlar Malatya Valisi H. İbrahim Daşöz'müş. Bir de kitaba önsöz yazmış. Güzel ve faydalı bir çalışma olmuş.
Kitabın 169. sayfasında rastladım bu atasözüne. Daha önceleri ne duymuşluğum ne de okumuşluğum var.
Şöyle diyor atasözü:'Yüz güzelliği , evden hamama; huy gü
'zelliği Erzurum'dan Şam'a.''
Atasözü beni o kadar tesiri altına almış ki, şimdilik bir hafta boyunca her derste, her sohbet ortamında söylemişim. Adeta dilime pelesenk oldu.
Ne güzel ve de veciz bir söz.
İçinde her şey var.
Nasihat var, tespit var, huzur var, mutluluk var, reçete var…
Tabi, sadece anlayana değil, aynı zamanda uygulayana.
Eksiltili bir cümle, yani yüklemi olmayan bir cümle. Nasıl tamamlanması gerektiği arifin irfanına bırakılmış.
Biz, son zamanlarda çareyi Batı kaynaklı kişisel gelişim kitaplarında arıyoruz. Maalesef bunlar sadra şifa olamadı. Asıl şifa bizim yerli ve milli kaynaklarımızda; yani köklerimizde.
Rahmetli Bayram Dayım, gün görmüş, çok arif biriydi. Kendisine yöneltilen sorulara hiç mi hiç kızmazdı. Her soruya kendince makul ve mantıki hikmetli cevaplar verirdi. Hiçbir kitapta yazmayan tespitleri olurdu.
Ondan duymuştum.'' Evleneceğin kişinin boyuna değil, soyuna ve huyuna bakacaksın. Maalesef şimdiki gençler tam tersini yapıyor. Huyuna ve soyuna değil, boyuna bakıyor. Huy ve soy olmayınca boy da evliliği kurtarmaya yetmiyor,'' derdi.
Bunca aile facialarına şahit olduktan sonra rahmetli dayımın ne kadar haklı olduğunu bir kez daha anladım.
Ne diyor atalarımız:
Yüz güzelliği evden hamama gidinceye kadardır. Hamamda makyaj dökülür, işin foyası meydana çıkar. Takke düşer, kel görünür. Yüz güzelliği aldatıcıdır. Kısa sürelidir. Huy güzelliği öyle mi? Ta Erzurum'dan Şam'a kadar sürer, adeta efsaneleşir. Uzun süreli ve uzun mesafelidir.Tesiri bir ömür sürer, tarafları memnun ve mesrur eder. Şu da düşünülebilir. Huyu güzel olan Erzurum'da yaşıyor olsa bile namı ta Şam'a kadar yayılır. Tanımayanlar bile bu ünü duyar. Yeter ki balın olsun, sinek Bağdat'tan gelir. Huyu güzel olanı herkes arar, sorar ve bulur; velev ki fersah fersah uzaklarda bile olsa.
Hey gidi Şam!
Atasözlerimize konu olacak kadar bizimdin ve güzeldin. Şimdilerde o güzelliğinde eser yok. Bu da ayrı bir bahis.
Mevzuyu yine herkesin bildiği bir atasözüyle bitirmek istiyorum.
Demiri kestiren suyu, insanı sevdiren huyudur.