Özgürlüğün Günü: 29 Ekim'in Işığında
Düşünün bir sabah… Güneş daha farklı doğuyor, sanki yeni bir dünyanın habercisi gibi. Gözlerimiz o ışıkla buluşurken sadece aydınlanmıyor, içimizde bir kıvılcım yanıyor. İşte 29 Ekim, o sabahların en güzeli; karanlıktan aydınlığa, esaretten özgürlüğe doğru atılan koca bir adım. Türk milleti, o sabah kendi kaderini kendi ellerine aldı, o güneşin altında ilk kez başı dik durdu. Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları, bu milletin zincirlerini kırarak, Cumhuriyet'i kurdular ve milletin egemenliğini ilan ettiler. O gün, bir devrim yalnızca siyasi değil, ruhsal bir yeniden doğuşun simgesi oldu bizlere.
Cumhuriyet, bir fidan misali toprağa kök saldı o gün. Önce narin, kırılgan bir yapısı vardı ama toprak onu kucakladı, rüzgarlar bile onu besledi. Yıllar geçti, dalları büyüdü, yaprakları çoğaldı. Şimdi kocaman bir çınar gibi, gölgesinde bizleri serinleten, geçmişin mücadelesini hatırlatan bir anıt oldu. Her 29 Ekim'de bu çınarın gölgesine oturur, geçmişin fısıltılarını dinleriz. Kahramanların sesini duyarız; yalnızca cephede savaşan cesur askerlerimiz değil, okullarda geleceği inşa eden öğretmenlerimiz, tarlada çalışan kadınlarımız, fabrikada ter döken işçilerimiz...Hepsi Cumhuriyet'in kurucularıdır.
Cumhuriyet, sadece bir yönetim biçimi değil; ruhumuzda çalan bir özgürlük türküsüdür aslında. Bize uçmayı öğretir, ama kanatlarımızı da kendi emeğimizle yapmayı söyler. O, bir denizdir; bazen sakin, bazen fırtınalı, dalgalı. Ama ne olursa olsun, hep ufka doğru akıp gider. Cumhuriyet, o denizde yelken açmaktır; rüzgar nereden eserse essin, rotamızı özgürlüğe doğru çevirmektir.
Bugün, 29 Ekim'de, sadece tarih kitaplarının yazdığı zaferleri hatırlamıyoruz. Aynı zamanda bir umudu kutluyoruz. Kendi ayaklarımızın üzerinde durabileceğimizi, düşsek bile yeniden ayağa kalkabileceğimizi hatırlıyoruz. Bunların yanında bizim için canını hiç düşünmeden ortaya koyan şehitlerimizi hatırlıyoruz.
Bir kelimeden ibaret değildir Cumhuriyet. Bir anlam içinde sınırlandıramayız hiç bir zaman.Cumhuriyet, her şeyden önce inanmaktır; insanın kendi gücüne, milletin yarınlarına duyduğu sarsılmaz bir inançtır. Atatürk'ün “Cumhuriyet bilhassa kimsesizlerin kimsesidir” sözü de işte bu inancın özüdür; herkesi kucaklayan bir yapının simgesidir.
O yüzden her 29 Ekim'de kalbimizde bir sevinç, gözlerimizde bir umut vardır. Bu bayram, sadece bir geçmişin kutlaması değil, geleceğin de habercisidir. Çünkü Cumhuriyet, her gün yeniden filizlenen, her yeni nesille birlikte büyüyen bir ağaçtır. O ağaca can suyu vermek de bizim elimizde. Gelecek nesillere bu mirası aktarmak, Cumhuriyet'in kazanımlarını korumak ve daha da ileri taşımak hepimizin ortak sorumluluğudur. Bu sorumluluğunda bilincinde atılan her adım geleceğe atılan her bir umudu yansıtır.
İşte bu yüzden 29 Ekim, sadece bir bayram değildir; içimizde yanan özgürlük ateşinin, sonsuz bir umudun ve cesur bir iradenin kutlamasıdır.