Bugün, 4 Aralık 2024 Çarşamba

Zeki ORDU


ZİBİLLİ ÇAY

ZİBİLLİ ÇAY


 Bazen okur-yazar olmayan insanları cahil görmek gibi gaflete düştüğümüz olur. Herkes ilim sahibi olamaz belki ama çoğu irfan sahibidir. Asırlar ötesinden gelen sözlü kültürün yansıması vardır ki değme dilcilere taş çıkartır. 
Derslerde “ağız” diye ifade edilen bir kavram var. Bir kelimenin farklı şekilde söylenmesidir kısaca. Yazılı olarak ifade edilemezse de ses ile daha iyi idrak edilir. Çünkü her sesi alfabeye dökecek lisan az bulunur. 
Bir de bölgesel adetlerimiz vardır. Değil bölge, bazen ilden ile bazen de ilçeden ilçeye farklı söylenen “benzer” kelimeler vardır. Mesela resmi adı mantar olan bitki Perşembe ilçesinde “Kirmit”, Ünye ilçesinde “Tirmit” olarak söylenir. Hatta aynı ilçenin farklı köylerinde de benzer durumlar olur.
Seyahatlerim esnasında; gübürlü çay, çöplü çay, otlu çay, çiçekli çay, süzgeçsiz çay diye bilinen çay isimlerine rastladım. Çaylar derken bunlar farklı bir çay değil aynı çayın bardaktaki ismidir. Hiç birinde süzgeç kullanılmaz ama yöreden yöreye söylenişi farklı olur.
Ara tatil diye bilinen zaman diliminde, Terme'nin Kocaman Ortaokuluna uğramıştım. Eskiden belde olan bu yerleşim yeri şimdi “mahalle” adıyla biliniyor. Neyse oralar başka konu. Biz gelelim asıl konumuza. 
Kocaman'a uğrayınca; Kocaman Ortaokulu Müdürü Ali Uçar ve Müdür Yardımcısı Gürbüz Birinci'yi okulda ziyaret ettim. Birinci ara tatil olduğu için okulda öğrenci ve öğretmen yoktu. Mesai bitiminde Çaycı Yusuf'un yerine çay içmek için uğramıştık. Daha önce Çaycı Yusuf hakkında yazmıştım. Renkli bir şahsiyet. Bu sefer konu başka.
Sohbet esnasında Anadolu'da çayların demlenme usulleri ve bardaktaki halleri hakkında konuşurken Kocaman Ortaokulu Müdür Yardımcısı Gürbüz Birinci “Bizim Akçaabat'ta 'Zibilli çay' var.  Neden böyle bir isim konulmuş bilmiyorum ama süzgeç kullanılmadan içilen çaya zibilli çay deniyor” diye bir söz söyledi. Ve “Hatta kadınlar ev süpürürken çöplere zibil derlerdi” dedi. Belli ki çöplere zibil denmesiyle zibilli çay arasındaki bağlantı kurmak istiyordu.
Ben orada hemen notumu aldım ve vaziyeti bir araştırayım dedim. Terme'den Ünye'ye gelince kaynaklarımı kurcalamaya başladım. Tabii orada “zibil” kelimesi acaba “zebil” veya “sebil” kelimeleriyle bir alakası var mı diye de fikir yürüttük. Zebil, çok; sebil de ücretsiz anlamına geliyordu bu bölgede. Tabii başka yerlerde de aynı manaya gelen yerler olabilir.
Araştırmalarım sonucu “Zibil” kelimesinin Arapça  “zibl” kelimesinden geldiğini, çöp ve süprüntü manası taşıdığını, vatandaşların kelimeyi aslında doğru kullandığını, bir yerin süpürülerek bir araya gelen süprüntüye “zibl” dendiğini ayrıca “çöp” anlamında da kullanıldığını öğrendim.
Âlim olmayan halkımızın arifene bir yakıştırmasıydı bu. Asırladır gelen sözlü kültürün karşılığı buydu. Arapça “zibl” kelimesini Türkçe aksana göre “zibil” olarak kullanmışlardı. Tıpkı “fikr” kelimesine “fikir” dediğimiz gibi. 
Kısaca “zibilli çay” demlikten bardağa aktarılırken süzgeç kullanmadan içilen çaya deniliyor. Kadim bir medeniyetin süregelen devamımda çok şeyleri yitirdiğimiz gibi irfanımızı da yitirmişiz demek. İlmimiz de okur-yazar olmayan vatandaşımızın yaptığı şeyleri izah edecek seviyede olmayınca ortaya böyle bir garabet çıkıyor.
Bizim belki ilim olarak değil ama ahalimizden ahlaki olarak öğrenecek çok şeyimiz var. Bulunduğu ülkenin insanının ruh halini tanımayan kişiden, âlim de olmaz, yönetici de olmaz. Kitabi bilgiler, cüzdan kuvveti ve koltuk kudreti bizi kimseden üstün yapamaz. Çünkü halkımız öyle şeylere vakıf ki onlara sahip olmak için 40 fırın ekmeğe muhtacız. 
İster istemez aklıma Leylâ Hanım'ın şu mısraı geliyor: “Zalım söyletme beni derunumda neler var.”  
Neyse…    
Gürbüz Birinci Hocam artık oraya tekrar gelirsem bir bardak “zibilli çay ikram eder herhalde.
Şimdi bunun üzerine de bir “zibilli çay içilir. İçelim bari…