Sözün özü… Altın sözler… Cahile söz anlatmak… Sözlerine dikkat et…
Sözün marifetleri çoktur; öyle saymakla bitmez.
Terzilik, berberlik, marangozluk, kuyumculuk gibi sanatlar yanında bir de ‘söz söyleme sanatı’ vardır ki, diğerleri kadar önemlidir. Söylemek istediğini, usulü ve üslubu ile söylemezsen sıkıntıya düşersin. Bunun içindir ki, “Oha var öküzü durdurur. Oha var zevle kırdırır” demişler.
Ağızdan çıkanın hepsine ‘söz’ dememişler; bazıları ‘laf’ olarak isim bulmuş.
Söz ile lâfın farkını; gazeteden refikimiz Mehmet Türkan, “Sözü lafa kurban etmek” başlığı altında iki hafta süreyle Bilgi Gazetesi’ndeki köşesinde anlattı.
Bir ‘de’ bağlacı bile sözün manasına farklı bir anlam katabiliyor.
Kadın telefonda komşusu ile konuşuyordu. Konu, ilkokul çağındaki kızıydı. Küçük kız konuşmaları duyuyordu. Sözün bir yerinde annesi “Okullar da Eylülde açılacakmış” dedi. İşte o ‘da’ bağlacı küçük kızı üzdü. Çünkü anne, “Bu kız iki ay daha başımın belası” demek istemişti. Kız küçüktü ama aklı, o ‘da’ bağlacından bu anlamı çıkarmaya yetmişti.
Adamın biri, çok nazik olduğunu anlatmak için “karıncayı bile incitmem” demiş.
Büyük düşünür Mevlâna bu söze nazire yapmış;
“Karıncayı bile incitmem deme / Bile’den incinir karınca,
Söz söylemek irfan ister, anlamak insan.”
Adam, “Karıncaya dikkat ederim, onu bile incitmem” diyor da karınca niçin inciniyor?
Çünkü ‘bile’ ifadesiyle karıncayı önemsizleştiriyor, canlıların son sırasına doğru gönderiyor.
Bazıları, “Söze bakarım söz mü diye. Söyleyene bakarım adam mı diye” düsturunu prensip edinmiştir. Bence doğru anlaşılması gereken bir ifadedir.
Uçuk kaçık görünümlü, değerlerimize aykırı kıyafetli kişileri ‘uzman’ diye ekrana çıkarıyorlar. Bu gibilerin söyledikleri doğru bile olsa ben fazla ciddiye almam. Ben doğru bilgiyi, doğru kişiden almayı tercih ederim.
Ekrana ‘uzman’ unvanlı bir kadın çıkarmışlar. Genç bayan bacağı bacak üstüne atmış; evlilere nasihatler veriyor, yuvayı korumanın yollarını anlatıyor. Kollarının omuzdan açık oluşunu geçtim, eteği o kadar kısa ki bacağı bacak üstüne atmış haliyle görüntüsünü burada tarif edemem! Onun durumu, “Kendisi muhtac-ı himmet bir dede. Nerde kaldı gayriye himmet ede” sözünü hatırlatıyor.
Şimdi böyle bir kadının sözleri hep bilgi olsa ne kadar etkili olur!
Konunun bir başka yönü daha var.
Sarf ettikleri cümleler aynı olsa da, sıradan bir insanın sözü ile valinin, bakanın yahut tanınmış bir kişinin sözleri aynı etkiyi yapmaz.
İlçe Milli Eğitim Müdürü iken siyasilerin olmaz isteklerinden bunaldığım bir sırada, “İktidar partisinin ilçe başkanları da, atamasının yapılmasını istedikleri kişinin tayin kararnamesinin altına imzalarını atsınlar. Sorumluluğu, benimle onlar da paylaşsınlar” demiştim. Sözüm pek ses getirmedi.
Ancak bir müddet sonra Süper Valimiz Recep Yazıcıoğlu aynı sözü, il başkanlarını da dahil ederek söyleyince hayli taraftar bulmuştu. Onun sözü hala dillerde dolaşıyor.
Bir ilkokul öğretmeni anlatıyor:
“Mesleğimin ilk yıllarıydı. Üçüncü sınıfta önemli bir konuyu işliyorduk. Bıcırık bir kız öğrencim ikide bir araya giriyor, dikkatimi dağıtıyordu. Birinde dayanamamış ve “Kızım, turşuyu sen mi satacaksın, ben mi?” demiştim. O şen şakrak kız birden ağlamaya başladı ve koşarak sınıftan çıktı. Arkasından yetiştim. “Ne oldu kızım? Niçin ağlıyorsun?” dedim. Bana döndü ve kızgın bir ifadeyle, “Hocam, siz bana eşek dediniz” dedi.
Benim sözümde böyle bir anlam var mıydı?
Dikkatli düşününce anladım ki, varmış!”
Sözünüze dikkat ediniz; sözünüz lâf konumuna düşmesin.
Bazen de “Söz gümüşse, sükût altındır” sözünü hatırlayın ve susmayı tercih edin.